YARIM KALAN YAĞMURUN HİKAYESİ

http://www.dunyaana.com/images/muharrem%20gk%201990s.jpgUzaklardan bir bulut gelip yukarıda durdu. İnce ince çilselemeye başladığı zaman  kimse ne olacağını bilmiyordu. Herkes kendi işine kendi gücünde yaşayıp gidiyordu. Bir zaman sonra, yağmur hızını arttırmıştı. İnsanlar şaşırdılar ve bir araya geldiler. Onlar orada, bunlar burada, toplandılar ve kendilerine yuvalar yaptılar kamıştan, kerpiçten.

Yağmur devam ediyordu, oturup beklediler. Dinecek gibi değildi.  Sonra, aralarında anlaştılar. Her ne olursa olsun yağmur altında çalışacaklardı. Ve öyle yaptılar. Günler aylar geçti, birbirlerinden hiç ayrılmadılar. Artık, alışmışlardı ve yağmur devam ediyordu. Hava biraz daha karardı ve evlerde yeni doğan bebeklerin sesleri .. 

Onlar da büyüdüler. Diğer insanlar gibi yağmur altında çalışıyorlardı. Eskiler gitmiş, onların yerlerini almışlardı. Bir sürü köyler yaptılar. Torunlarının torunlarını gördüler. Hava biraz daha kararmıştı ve her yerde yağmur hızını arttırıyordu. Zaman geçti, çoğaldılar ve kentler yaptılar. Neden bir araya geldiklerini artık unutmuşlardı. Sonra, bir ara hatırlatıldı. Kimse inanmadı. Asırlar geçmişti. Köylerden kentlere koşarak gelip gitmeye başlamışlardı. Hava biraz daha karardı. Şimşek ve gök gürültüsüyle tanıştılar. Doğaldır dediler. Hiç kimse yürümüyor, hep koşuyorlardı. Herkesin yapacak işleri vardı. Çok çalışmışlar fakat hepside ıslanmıştı. Yağmur hiç dinmemişti, hep yuvalar yapmışlardı, yan yana, üst üste. O eskiler, o  bilenler,  yeniden doğdular.  Herkes bir aradaydı. Hatırlamadılar. O kadar çok şiddetli yağıyordu ki , yıkamıştı bütün geçmişi. Onlar da ıslandılar. Çaresiz kaldılar ve, önlerine bakıp ‘ Doğaldır ‘ dediler. Sonra sular bastı . Yuvalar yıkıldı ve boğuldular. Kurtulanlar yardım etti bir diğerine. Yuvalarını yeniden yaptılar. Yine koşuyorlardı ve yağmur yağıyordu. Usanmadan, bıkmadan çalışıyorlardı ve hiçbirisi de yağmurun hikmetini anlayamamıştı. O kadar çok yağmur yağmıştı ki, bütün insanlar pırıl pırıl olmuşlardı.  Hiç kimse bunu fark etmiyordu. Günlerden bir gün, bir şey oldu. Herkes yuvalarındaydı. Dışarıdan hiç ses gelmiyordu. Birisi öbürüne bir soru sordu. Beni duyabiliyor musun? dedi . Diğeri de ‘ sen beni duyabiliyor musun ‘diye karşılık verdi. Kulakları sağlamdı. Hemen dışarı çıktılar. Hayretler içinde kaldılar. Bütün insanlar sokaklardaydı. Birbirleriyle hiç konuşmayanlar dahi birbirlerine sorular soruyorlardı. Yağmur yağmıyordu. Kentleri asırlarca karartan hava da, hızla uzaklaşıyordu.  Bu bir mucizeydi. Yağmurun gürültülü sesi kesilmiş ve herkes birbirini net olarak duyabiliyordu. Sonra, bir şey oldu. Hayatlarında hiç görmedikleri bir şeydi bu. Birden,  güneşi gördüler.    Gene, hayretler içerisinde kalmışlardı . Bütün insanlar pırıl pırıldı. Sıcak bir sevgi rüzgarı esiyordu. Artık hiç koşmadılar. Birbirlerini tanıyorlardı. Yuvalarına döndüler.  Ve, sonra , bütün dünyayı gül bahçesine çevirdiler…    İşte, onlar bizler idik…

Muharrem  Gök ( 1998 )