YÜKSEK İDARE MEKANİZMASI VE İLLİYET PRENSİBİ - Dr. BEDRİ RUHSELMAN

Share

http://www.dunyaana.com/images/bedri%20ruhselman%203.jpgYÜKSEK İDARE MEKANİZMASI VE İLLİYET PRENSİBİ

BİRİNCİ YAZI

Bir saatin kapağını açıp içine baktığımız zaman orada bir sürü dişli çarkın birbirine bağlı olarak işlediğini görürüz. Beşinci çarkın dişleri dördüncü çarkın dişlerile kenetlenmiştir. Böylece dördüncü çarkın dişleri beşinci çarkın dişlerine, üçüncü çarkınkiler dördüncü çarkınkilere, ikinci çarkınkiler üçüncü çarkınkilere, birinci çarkın dişleri de ikinci çarkın dişlerine bağlanmışlardır. Bu bağlantıların bir neticesi olarak, baş tarafta gerilmiş bir yayın boşalması ilk çarktan itibaren bütün çarkları ve son çarka tabi akreple yelkovanı mekanik bir tertibe göre döndürmeğe başlar ve bütün bu mekanizmanın işlemesi de muayyen bir zaman akışını insanlara göstermeğe yarar.

Burada israrla söylemeğe lüzum yoktur ki bütün bu çarkların ve yayların hiç birisi böyle bir maksat ve neticenin vukuunu düşünerek, his ve idrak ederek dönüyor değillerdir. Bu tamamile mekanik bir harekettir ve mekanizmanın kendisine şuur ve makat mefhumları izafe edilemez. Bununla beraber burada çok hesaplı ve tertipli bir işin vuku bulduğunu açıkça görmekteyiz. O halde zamanı göstermek kastile bu tertibi meydana getiren idrakli müessir kimdir? Elbette insan.

Bu çok basit misalden şu neticeyi çıkarıyoruz: İnsan, zaman akışı hakkında bilgi edinmek için bir saat makinesi yapmıştır. Bu saat makinesi gene ayni maksatla insan elini idare eden bir şuur ve idrakle, daha doğrusu irade ile kurulmakta ve otomatik olarak işletilmektedir. İşte burada illet ve netice mefhumunun en basit ve açık bir şemasını görüyoruz. Bu mefhumun başında illet veya sebep olan insan iradesi, sonunda akrep ve yelkovanın saat kadranı üzerinde dönerek zamanı gösterme neticesi vardır. İlliyet prensibi, idrak ve şuurlu kaynaklardan kopan tesir ve vasıtalara bağlı mekanizmaların işlemesindeki neticelerle ifade edilir. Yani illiyet prensibi altında yürüyen her işte malum veya meçhul bir kasta yönelmiş idrakli tertipler ve nizamlar vardır. Bu saat misalinden başka dünyada hangi makina vardır ki idrakli bir müessir tarafından düzenlenmiş olmasın ve muayyen bir işi yapmak gayesine yönelmiş bulunmasın? İşte illet ve netice. Şimdi bu mekanizmayı biraz daha yükselterek daha geniş bir sisteme geçiyoruz. Neye matuf olduğunu şimdilik düşünmeden köpek neslinin dünyada devam edip gittiğini ele alalım .Bu hadise birbirine bağlı bir sürü elemanın fizyolojik faaliyetleri ile meydana gelmiş olan bir neticedir. Ancak bu elemanların, yani erkek ve dişi köpek organizmalarının hiçbiri vazifelerini yaparken bu neticenin, yani bir yavruyu meydana getirmenin idrakine asla varmış olmamaktadırlar. Bunları bu yola doğru tahrik eden görünürdeki amil her iki cinse musallat olan, önüne geçilmez şiddetli bir cinsiyet arzusu otomatizmasıdır. Ve bu otomatizmanın da basit bir insiyaktan, bir vasıtadan ibaret olduğunu elbette biliriz. Zira bu otomatizma ne erkek, ne de dişi köpeklere yavru getirmek gaye ve maksadını telkin etmiş olmuyor. Fakat gene de açıkça görüyoruz ki bu kör cinsiyet insiyakı neticede bir köpek yavrusunun dünyaya gelmesi için alevlenmiştir. Ve netice elde edildikten sonra bu insiyak da bir müddet için tekrar sönük hale dönecektir. Köpek neslinin bekasını hedef tutan bu insiyakın hedefine uygun şartlar altında böyle muayyen zamanlarda yanıp sönmesi ve bu itilişlerle gene ayni hedef yolunda muntazaman işliyen fizyolojik fonksiyonların büyük bir tertip ve nizam üzere birbirini takip etmesi elbette hesaplı, kitaplı bir idare işidir. Eğer bu idareci mekanizmayı -bu işte esasen kendileri birer vasıtadan ibaret olan- karışık birtakım fiziko-şimik vetireye bağlıyarak onlarla aydınlanmağa kalkışırsak bilakis zindan gibi karanlık bir kuyuya dalar gideriz. Hakikatte görelim, görmiyelim, bilelim, bilmiyelim burada hiç şüphesiz dişi ve erkek köpekleri bir araya getirip onlardan yavrular hasıl ederek neslini dünyada devam ettirmek gayesini güden şuurlu, idrakli büyük bir idare mekanizması vardır ki bu mekanizmanın idraki ve görüş şümulü dişi ve erkek köpeklerin duygularından da, iç organlarının birbirine bağlı fiziko-şimik faaliyetlerinden de, hatta dünyadaki insan ülemasının akıllarının ergisinden de daha çok üstündür. Ve bu mekanizma etraftan gelen bütün yıkıcı menfi tesirlere rağmen yüksek maksat ve gayesine doğru şaşmadan ve durmadan hızla yürümektedir.

Misalimize devam ediyoruz. Ana köpek yavrusunu doğurur doğurmaz onu terkediverirse yavru yaşayamaz, ölür ki, bu da o idare mekanizmasının gayesine aykırı düşer. Peki ama, hangi köpek, yavrusunun yaşaması lüzumunu düşünür ve bunun için de ona lazım gelen ihtimamı göstermesinin icap ettiğini anlıyabilir? Bununla beraber o yavrusuna öyle bir taassupla sarılır ki onun yaşaması için icap ederse canını bile feda eder. Halbuki ona bu mükellefiyeti yükleten otomatizma kör bir sevgi bağından ibarettir ve bunun da fonksiyonu ancak yavrunun hayatta kendisini kurtarabileceği yaşa gelinceye kadar devam eder, ondan sonra biter. Peki ama, şu idraksiz ve bilgisiz hayvana, ucuz vadelere bağlı gelecekteki bir sürü hadisenin tertibine dahil olacak yavrusunu beslemek ve büyütmek fiilini yaptırtan bu sevgi insiyakını kim vermiştir? Misalimize biraz daha ileri gidersek bu sualin ehemmiyetini daha iyi belirtmiş oluruz.

Bu bahsettiğimiz üstün şuur ve idare planının programında ileriye ait başka bir hadise daha mevcut olabilir ve mesela dünyadaki mühim bir şahsiyetin kudurarak ölmesi icabeder. Bu ölümün tahakkuku için de o kişinin hasta bir köpek tarafından ısırılması lazım gelir. İşte köpeğimiz bunun için hazırlanmış olabilir. Artık bundan sonra siz bu köpek yavrusunun yalnız bu bir tek cepheden dahil olacağı hadise kombinezonlarını düşünebildiğiniz kadar çoğaltırsınız ve bu suretle de neticelerin ne kadar sonsuz imkanlar içinde çoğalmakta olduğunu görürsünüz. Mesela o şahsın kudurarak ölmesile dünyadaki ilim adamları kuduz aşısını bulmak için seferber olacaklar, bu sayede gösterecekleri cehitli ve gayretli araştırmalarla kuduz aşısını bulacaklar ve böylece insanlığın bu afetten korunmasını sağlıyacaklar. Veya o mühim adamın bu suretle ölmesinden bir harb zuhur edecek, beşeriyet bu harbin neticesinde bir sürü ıztırap çekecek, hanumanlar sönecek, ölümler ve hastalıklar birbirini takip edecek, neticede büyük bir uyanış ve kendine geliş halile bir insan kütlesi tekamül hızını arttıracak ve yükselecektir. V.s. Bütün bunlar o yüksek idare mekanizmasının illiyet prensibi ışığı ile çizmiş olduğu, insan aklının sonuna kadar ulaşamayacağı hadiseler yolundaki sayısız akışların zengin varyeteleridir.

Şu küçük misallerden anlaşılıyor ki bütün bu girift olaylar inceden inceye hesaplanmış ve çok sağlam bağlarla birbirine eklenmiştir. Bu bağların uçları ise insan kudret ve idrakinin kavrıyamıyacağı büyük idare sistemini yürüten yüksek tesirlerin derin kaynaklarıdır. Bu hakikati bütün hadiselere şümullendirebiliriz. İşte evvelki yazımızda da ısrarla söylediğimiz gibi (1) dünyada vaki her hadisenin, her hareketin, her tezahürün muhakkak surette bir mana taşıdığını, bu manada o büyük idare mekanizmasının güttüğü gaye ve maksatların gizlenmiş bulunduğunu burada biraz daha izah etmiş oluyoruz. Bu mevzuda insanlara düşen ilk vazife hadiselerdeki bu manaları okumaya çalışmak ve alışmaktır.

İKİNCİ YAZI

Her hareketin, her hadisenin bir dili vardır. Bu dili anlıyabilenlere hadiseler, kainatın sonsuz görünen sırlarından bir iki tanesinin daha nasıl çözüleceğini öğretir. Çünkü insana sır görünen olayların amilleri büyük ve küçük bütün bu hadiselerin müessiri olan işte bu muazzam, kainatşümul bir idare mekanizmasının içinde saklıdır.

(1) Bedri Ruhselman: Büyük tabiat hadiseleri ve manaları.

Burada size bizzat müşahedesini yaptığım bir hadiseden bahsedeceğim. Bir akşam insanların diğerkamlık duygusile işlerine ve vazifelerine bağlılık dereceleri hakkında bir hayli düşündükten sonra yatıp uyumuştum. Sabahleyin biraz su ısıtmak için havagazını yaktım. Henüz bir dakika geçmeden gazocağının ateşe yakın bir köşesinden tahta kurusu kadar ufak bir örümceğim dışarı fırladığını ve ocağın demir ayağından aşağıya doğru koşarak indiğini gördüm. Hayvan besbelli yavaş yavaş kızmağa başlıyan demirin sıcaklığından kaçıyordu. Ocak ayağının dibine kadar indi ve orada biraz urdu ve geriye dönerek tekrar eski yerine doğru koşa koşa çıkmağa başladı. Fakat yukarı, yuvasına çıkmasile gene koşarak aşağıya inmeğe başlaması bir oldu. Zira ocağın, yuvasının bulunduğu üst kısmı alt kısımlara nazaran daha çok kızıyordu. Ama aşağıda gene duramadı ve bu defa daha çok koşarak tekrar yuvasına doğru tırmandı. Duramadı ayni süratle aşağı indi. Fakat bu defa ayağın dibine kadar inmedi, yarı yola gelince geriye döndü ve bir daha yuvasına tırmanmağa başladı. Artık orası kendisinin dayanamıyacağı kadar kızmıştı. Hızı kayboldu. Adeta zorla ve asıla asıla yuvasının bulunduğu ateşe doğru çıkmağa uğraştı. Bu sırada ön taraflarının renginin değiştiğini, kül rengi halini aldığını gördüm. Yani hayvan yavaş yavaş yanıyordu. Dayanamadı geriye döndü ve ancak birkaç adım aşağıya indikten sonra hayret verici bir cüretle yukarıya doğru döndü yüzü yuvasına çevrilmiş olarak birkaç adım daha atabildi. Orada bütün vücudünün kül rengi haline girdiğini gördüm. Hayvan ne ileri gitti, ne de artık geri dönebildi. Orada öylece asılı kaldı, yani yandı.  

O anda bu hadise bana pek çok şey öğretti. Evvela o sırada kafamı işgal eden bir problemin burada açık bir müşahede içinde cevabını buldum. Bu örümcek ihtimal yuvasında başlanmış bir işi, kendinden beklenmedik bir şekilde bir türlü terkedemiyordu. Hatta yavaş yavaş yanmak gibi işkenceli bir ıztıraba dahi cesaretle göğüs gererek yuvasına dönmekte israr ediyor ve bu uğurda adeta kahramanca, tedricen kavrularak yanıncaya kadar azminden dönmüyordu. Hangi tesirin altında olursa olsun şu zavallı idraksiz küçük mahlukun, canını verecek kadar işlerine karşı gösterdiği cehti derin derin düşündüm. Bu düşünce beni, akıllı ve vicdanlı insanların bazen çok küçük nefsani endişeler ve kendilerine en zarar verici engeller karşısında bile en büyük ve mukaddes insanlık vazifelerinden korkup kaçmalarile insanlık kudretlerinin nasıl heba edilip gittiğine dair büyük bir kıyas bilgisine götürdü. Bu hadisenin öğrettiği şeylerin ikincisi şudur: Hiç bir hayvanın böyle yana yana bir ateş tehlikesine ısrarla koşması mutat olaylardan değildir. Ve bu örümceğin o sabah gözümü açar açmaz karşıma bu ibret verici halile çıkarılması benim için fevkalade bir hadisedir. Asıl bu işin dikkate değer ciheti de bir gece evvel kafamda uzun uzadıya düşünülmüş bir meselenin bu hadise içinde tam manasile cevabının verilmiş olmasıdır. Ben tesadüfe inanmam. Kör tesadüf itikadı illiyet prensibi hakkındaki bilgisizliğin neticesidir. Binaenaleyh bu ancak, geniş bir bilgi ile ilgili olarak o sıralarda kafamda dolaşan bir mevzuun cevabını hadiseler içinde bana vermeği münasip gören yüksek idareci mekanizmanın bu hayvanı feda ederek tertiplemiş olduğu bir tebliğdir, bir bilgidir. Ve ben de senelerce sonra, bu gün olduğu gibi tam zamanı gelince o bilgiyi aynen müşahedemle birlikte sizlere ulaştırarak o yüksek idare mekanizmasına karşı olan borcumu ödemiş bulunuyorum. Hayatımda buna benziyen öğretici hadiseler sayısız denecek kadar çok geçmiştir. Bu da bana verilmiş bir imtiyaz değildir. Bütün insanların kendi ihtiyaçları nispetinde önlerine her gün konan, fakat ancak onların bunları okuyabilenlerine manalar dolusu sayfalarını açan büyük tabiat kitabı işte gene o yüksek ve bütün kainatı şümulüne alan idare mekanizmasının insanlara bahşetmiş olduğu imkanlardan biridir.

O halde her hadise bir mana taşır ve her hadise bazı bilgilere ihtiyacı olan fertlere veya topluluklara, taşıdığı mananın şekline göre küçük, büyük, hafif, şiddetli ve hatta bazen de insanların kafasına vururucasına felaketli ve ıztıraplı karakterler arz ederek gelir. İşte böylece bir gemiyi yüzlerce yolcusu ile birlikte kısa bir zamanda denize gömen bir Tornadın (tornade), (1) esişinde kitaplar dolusu manalar vardır. Şehirleri allak bullak eden büyük bir yer sarsıntısının, ormanları, kasabaları sürükleyip götüren muazzam bir selin, bir anda onbinlerce insanı yakıp kavuran bir yanardağ infilakının felaketli telakki edilen neticelerinde de böylece insanlara tatbikat dersleri içinde bilgiler veren bir sürü mana saklıdır.  

Bilhassa şu sıralarda yurttaşlarıma bu noktayı tekrar ele alıncaya kadar unutmamalarını tavsiye ederim. Ve şunu da ilave ederim ki insanlar böyle büyük tabiat olaylarının sadece görünen maddi cephelerile ve bunlar hakkında beş duyu organlarını ilgilendiren kaba hissi taraflarile uğraşmayıp biraz da illiyet prensibi inancı ve bilgisile yukarılere varırlar. O zaman hadiselerin dillerinden anlamak imkanını elde etmiş olurlar. Ve işte o zaman kainat sırlarının perdeleri kendilerine kısım kısım açılmağa başlar. Esasında, bakılırsa bu olaylar bu neticeye ulaşabilmeleri imkanlarını sağlamak için insanların gözleri önüne serilmektedir. Buna rağmen buradaki insan üştü tesir mekanizmalarını görmemekte israr eden beşeriyetin gözlerini oyarcasına kendisine musallat olan bu hadiseler elbette bir gün onun gözlerini açacaktır.

(1) Öyle bir fırtınadır ki ne şiddet, ne de verdiği zarar bakımından hiçbir afet bununla mukayese edilemez. Bu fırtına nevinin çok büyük tehlikeli kuvveti hakkında ona bizzat şahit olmıyanlara bir fikir vermek mümkün değildir. Zira insan muhayyilesi bunu kabul edemez. (Albright.) Tornadın geçtiği yolda sağlam kalan hiç bir şey bulunmaz.

ÜÇÜNCÜ YAZI

Etrafımızda bütün yürüyüşlerin muayyen bir gayeye doğru gittiklerini görüyoruz. tekamül ve inkişaf isimlerile adlandırdığımız bu gaye aşikar olarak gözlerimizin önünde cereyan edip durmaktadır. En küçüğünden en büyüğüne kadar herşey bir inkişaf akışı içindedir. Bir bebek zayıf ve cılız olarak doğar, büyür, kahil, kuvvetli ve verimli bir insan halini alır, nihayet ihtiyarlar, olgunlaşır ve tecrübe sahibi bir varlık kudretile dünyaya gözlerini kapar. Fakat onun yerini daha mütekamil, daha münkeşif yeni jenerasyonlar birbirini müteakiben doldurur. Bu arada maddelerin kaliteleri değişir. Onları kullanma tarzları daha yüksek tertiplere tabi tutulur, eskiden tahayyül bile edilemeyen seyyal ve mudil madde halleri insanların elinde birer oyuncak haline girer. Herşey, hatta ölümler, harbler, felaketler, binbir ıztırap kaynağı olan hadiseler kendi kadroları içinde hep inkişaf ve yükseliş halindedirler. 

Bir tek hareket bile boş ve manasız değildir. Her hareket bu büyük tekamül ve inkişafın tahakkuku için lüzumludur. İnsanların aksaklık halinde gördükleri bozucu, yıkıcı ve kendilerini rahatsız edici bazı hadiselerin menfi durumları onların, kainattaki nizam ve ahengi teşkil eden büyük inkişaf istikametinden ayrılmış olduklarını asla ifade etmez. Zira bu menfilik, bu aksaklık insan bilgi ve görgüsünün dar kadrosundan taşamıyan kısır bir görünüşün mahsülüdür. 

Böyle olunca, büyük bir inkişaf yolundaki bütün bu hadiseler elbette kendi kendilerine olmuş şeyler değildirler. Zira böyle ahenkli bir yürüyüş nizam, tertip, proğram ve bilhassa namütenahi evellerini, namütenahi sonralarını müdrik şuur ve kudretlere dayanan üstün bir idare işidir. Bu idare kudretidir ki büyük prensipler dahilinde hadiselerin birbirine zincirleme bağlantısını neticelendirir. Bu idare kudretidir ki birbirine bağlı olan hadiselerdeki illiyet prensibi değimiz sebep netice kanununun tecelliyatını temin eder. Bu idare kudretidir ki böyle her neticenin bir sebebe, her sebebin bir neticeye dayanması sayesinde kainatın nihayetsiz değişiklikler, dağınıklıklar ve rabıtasızlıklar içinde görünen en küçüğünden en büyüğüne kadar sayısız olaylarının koca bir bütün halinde tam bir ahenkle tekamül ve inkişaf hedefine doğru yol almasını sağlar. İşte bu bakımdandır ki dünyadaki her olayın, her hareketin manası bu idare kudretini ifade en büyük mekanizmanın tecellilerinde gizlenmiş olarak bulunur.

O halde bu idare kudretinden fışkıran kainatın bütün olayları bize bir sürü tabiat sırrını ve bu arada asıl kendi varlığımızın hikmetini ve manasını öğretir ki insanlığın bugün en ziyade muhtaç olduğu ana bilgide işte budur. Ve bugünkü beşeriyet -tam idrakine varmış olmamakla beraber- bu bilginin peşinden çırpınarak koşmaktadır.
İstanbul, 5.1.1959

Share

Bu site özeldir ve ticari amaç taşımaz.

Copyright © Dünya Ana