RUHLAR ARASINDA - DR. BEDRİ RUHSELMAN - BÖLÜM 4

  RUH KABİLİYETLERİNİN ve RUH ALEMİNİ TEŞHİS ve TASNİFİNDEKİ GÜÇLERİ

  İFADE EDEN ORİJİNAL İKİ TEBLİĞ

İlk yazacağımız tebliği Akın ismiyle kendini tanıtan ve yüksek tebliğleriyle bizi çok faydalandıran kıymetli bir varlıktan son zamanlarda aldık. Bu tebliğ, bütün spatyom hayatının tasnif edilemeyeceği hakkındaki düşüncelerimizi çok mantıksal ve bilgili bir ifade ile teyid etmektedir.
<<Ruhları sınıflandırmak doğru değildir. Zira ruhlar, yani madde aleminden ruh alemine intikal eden ruhlar bir müddet sonra kendilerini bu aleme alıştırırlar. Ve zaten o, intikalinden itibaren artık bu alemin malıdır. Yalnız kendisi bir müddet bunu idrak edemez. Ancak bu idrak ediş dünya realitesinden kurtulan bir ruh için bahis mevzuudur.>>

 Akın’ın burada neo-spiritüalizmaya göre birinci ve ikinci merhalelerdeki ruhlara temas ettiğini okuyucularım elbette anlaşmışlardır. Devam edelim:
<<Diğer alemlerden buraya intikal eden ruhların buraya intikallerinden sonra realiteleri ayrılır. Bu o kadar komplike bir mevzudur ki, onları sınıflar halinde ayırmağa imkan ve ihtimal yoktur.>>

Gene dikkat edilirse Akın’ın, mevzuu, umumi ruh hayatına çevirdiği görülür. Bunu da gayet tabii telakki etmelidir, zira yükselmiş bir ruh etrafı bir insan gözü ile görmez. Bizim için kocaman bir alem olan spatyomun ilk merhalesi böyle ruhlara göre süratle gelip geçen ve üzerinde uzun uzadıya durmağa değmiyen ehemmiyetsiz bir devredir. İşte Akın dostumuzun da burada ayni ruh haleti içinde konuştuğunu görüyoruz. Şimdi sözü gene bu varlığa bırakıyorum:

<<O halde ruhları sınıflandırmağı neden bir konu olarak seçiyorlar?... Ruhları sınıflara ayırmak demek, onların tekamül derecelerini ayrı ayrı mütalaa etmek demektir. Eğer buradaki ruhların durumunu tespit etmek için, mütalaa etmek için bunu yapıyorlarsa buna imkan yoktur. Ancak, sizinle temas haline geçebilen ruhlarla irtibat tesis ederek onlardan alacağınız malumata göre bir ruh alemi tasarlamanız mümkün olsa bile o, kendilerinden malumat aldığınız ruhlar da bu alemin şümulü içinde, yani tekamül devresi dahilinde bulunduklarından, sonsuz tekamül merhaleleri hakkında onlar size ne dereceye kadar sıhhatli haber verebilirler?>>  (Medyom: Bn. Nezihe, Operatör: B. Ruhselman,  Rehber: Akın,  Celse tarihi: 31-VII-948,  Vetire: Mantal.)

Bu sözler bizim yukardanberi arzetmekte olduğumuz fikirlerin kısaca ifadesidir. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, ruhları sınıflandırmak, derecelere ayırmak kolay ve her zaman mümkün olabilecek işlerden değildir. Hatta ruhları bir tarafa bırakalım, dünyada yaşıyan insanlara bir nazar atfedersek onların bile ne şekil ve şemailine bakarak, ne de yaptıkları işleri görerek tekamül derecelerini kolay kolay tayin etmeğe muvaffak olamayız. İşte ikinci vereceğim tebliğ de vaktiyle Üstatla * aramızda bu mevzua dair geçmiş olan bir muhavereden (karşılıklı konuşmadan) alınmıştır:
<<B. R. – Bir insanın yüzüne, tenasübüne veya harici şekline bakarak onun ruhi olgunluğu hakkında azçok fikir edinebilir miyiz?
<<Ü – Bunda iki suretle yanılabilirsiniz: Biri sizin (delillerinize istinaden karar vermedeki) hata ihtimali, diğeri o harici manzaranın hakikate uygun olmaması ihtimali.
<<B. R. – Çok güzel. Bizim yanılmamız ihtimalini bertaraf edince harici manzaranın ruhi kemalata makes olup olmıyacağını (Ruhsal olgunluğu aksettirip aksettirmeyeceğini) öğrenebilir miyiz?
<<Ü – Bunu da söyledim, her zaman sadık bir delil addolunamaz.
<<B. R. – Yani, ahenkli bir şekilden mahrum, çirkin bir insanın yüksek bir ruh veyahut ahenkli bir bedene malik güzel bir adamın kötü bir ruh taşıması mümkün müdür?
<<Ü – İhtimali vardır. Çünkü ahenklilik veya ahenksizlik sizin hükmünüze tabi kalmıştır. Esasen ruhun manzarai hariciyesi (dış görünüşü) ile hüviyeti batınası (asıl kişiliği) arasında mutlaka mutabakat vardır, denilemez.
<<B. R. – Şu halde, pehlivan kılıklı, dev cüsseli adam da ince ve faal bir ruh ve buna mukabil narin ve zayıf yapılmış insanlarda da durgun ve kaba bir ruh bulunabilir, öyle mi?
<<Ü. –  Evet. Cevabımdan anlamışsınızdır.
<<B. R. – Demek ki, bir insanın dış görünüşü ruhi kusurlarının makesi (ekranı) olamıyor? Mesela, bir hırsızın, bir kaatilin bir ahlaksızın yüzüne bakarak onun geriliğini anlamak kabil değil midir?
<<Ü. – Demin söylediğim gibi her vakit değil.
<<B. R. – Niçin her vakit değil, niçin bazan kaabil?
<<Ü. – Onu demin iki ihtimalden bahsetmek suretiyle izah etmiştim.
<<B. R. – Muayyen kusurları ifade eden muayyen illetler bedenin herhangi bir yerinde zahir olamaz mı?
<<Ü. – Mutlaka değil.
<<B. R. – Bunların bedende zahir olup olmadıklarını biz, tabiat kanunları muktezasından (gereğinden) addediyorduk?
<<Ü. – Evet. Fakat tabiat kanunlarının, sizin ihata edemiyeceğiniz kadar şümullü ve muğlak olduğunu da hatırlayınız.
<<B. R. – Bir adamın herhangi bir beden maluliyetine bakıp onun herhangi ruhi bir kusurdan ileri geldiğini de söyliyemez miyiz?
<<Ü. – Hayır. Yanılmanız ihtimali olduğunu söylemiştim.
<<B. R. – Bazı adamlara bakıp biz, bu adam iyi veya kötü kişiye benziyor, diyebiliyoruz. Bize bu iyilik veya kötülük duygusunu veren  şey bu adamın nesidir?
<<Ü. – Hata ve sevabı muhtemel olan bu hükmünüzde en ziyade amil olan hatsiniz (intuition = seziş kudreti) dir.
<<B. R. – Şu halde bizim hatsimiz o adamın iyilik veya kötülüğünü tayin hususunda zahiri bir illet veya alametten ziyade iş görüyor, öyle mi?
<<Ü. – Evet. Gördüğünüz zevahir (dış görünüm) o hatsin (sezişin) bir münebbihi (uyaranı) oluyor. Verdiğiniz hükmün de hata ve sevabının muhtemel olduğunu söylemiştim. Bu da dünyevi kanunların muktezasıdır (gereğidir).
<<B. R. – Burada bizce mühim bir meselenin izahını rica ediyoruz: Bazı adamların bir uzuvlarının noksan olduğunu, mesela ayaksız, kör, beyni bozuk… hallerde bulunduğunu görüyoruz. Acaba bu haller onun ruhunda mevcut herhangi bir kusurun neticesi midir, yoksa bu maddi maluliyetin ruh kusurlariyle hiç bir ilgisi yok mudur?
<<Ü. – Hiçbir alakası yoktur, denilemez. Evveldenberi vukubulan izahlarımdan anlaşılmıştır ki, ruh, istediği kalıbı kendi iradesiyle intihabeder (seçer). Ve bu intihapta bir çok amiller müdahale eder (karışır). Binaenaleyh ruhun herhangi bir hayatında iktisab ettiği (hakettiği – kazandığı) kusurun mukabili (karşılığı) olarak kendi bedenini o yolda seçmiş olması melhuzdur (muhtemeldir, umulur). Yalnız, her kusurlu bedende mutlaka kusurlu bir ruhun bulunduğuna hüküm vermemelisiniz>>
*  Üstat, nurlandırıcı sözlerinden bir kısmını Ruh ve Kainat kitabında iktibas ettiğimiz, <<dört buutlu>> alemden bize tebliğ vermek lütfunda bulunan yüksek bir ruhtur.

(Üstat celselerinden 14/VI/1936)
Bu tebligata nazaran dünyada bile bir insanın şusuna, busuna bakarak onun tekamül derecesi hakkında kolayca söz söyliyebilecek durumda bulunmuyoruz. Muhakkak ki, bu hususta onların fiilleri ve davranışları bize biraz daha yakın bilgi verse bile bununla dahi, insanların kemal dereceleri hakkında kesin hükümlerde bulunmanın ekseriya mümkün olmıyacağını gene üstadın aşağıdaki sözlerinden anlıyoruz:
<<B. R. – Ruhun maddi ilişkilerini iradesiyle azaltabilmesi için her şeyden evvel yapması lazım gelen şey nedir?
<<Ü. – Madde ile olan incizabını (bağlantısını) azaltıcı çareler umumiyetle o vasıtalardır.
<<B. R. – Ruhun madde ile olan kuvvetli bağlantısını azaltıcı çarelere ait birkaç misal lütfeder misiniz?
<<Ü. – Onları hepiniz biliyorsunuz: Ruhun maaliyata (yüceliğe) temayülü. Maaliyatla neyi kastettiğimi anlıyorsunuz.
<<B. R. – Böyle muayyen bir dereceye kadar yükselmiş bir ruh tekrar maddeye bağlanabilir mi?
<<Ü. – Olabilir. Muhtelif sebeplerle: Gerek kendisinin müessiratı hariciye (dış tesirler) altında maddeye merbutiyetini (bağlantısını) hissetmesi, gerek fena muhitlerde buluna buluna onların ihtizatına (titreşimlerine) uyması böyle bir netice tevlit edebilir.
<<B. R. – Bu hale ruhun bir geriliği diyebilir miyiz?
<<Ü. – Sırf ruh noktai nazarından hayır. Fakat maddeye merbut (bağlı) ruh noktai nazarından evet.>>
Burada şunu kaydedelim ki, yukardaki cümlede <<sırf ruh>>  tabiri, spatyomda perisprisi ile tezahür eden ruha matuftur. <<Maddeye merbut ruh>> sözü ile de üstat dünyada insan halinde yaşıyan ruhu kastetmektedir. Şimdi gene üstatla konuşmamıza devam ediyoruz:
<<B. R. – Bu gerilik yalnız maddeye merbut olduğu müddetçe mi vaki olur, yani dünyadan ayrıldıktan sonra ruh spatyomda tekrar eski yüksek mertebesini bulmaz mı?
<<Ü. – O, kendisi için kazanılmış bir mertebedir. Fakat dünyada bu mertebeden biraz aşağı mertebeye düşülebilir.
<<B. R. – Şu halde yükselmiş bir ruh için tekrar düşmek yoktur, öyle mi?
<<Ü. – Tam sukut (düşüş) yoktur. Ufak sukutlar vardır, o da madde alemindedir.>>
(Üstat celselerinden: 17.V.1936)
Filhakika, ruhun insan halinde maddeye bağlanması onun esas cevherinde keşfolunmuş bir sürü kabiliyetlerinin muvakkaten kararmasını ve ruhun madde aleminde biraz daha geri durumda görünmesini intaç ediyor. Daha açıkçası iyi bir ruhun dünyaya inince ufak tefek bazı kötü amellerine rasgelmek mümkün oluyor. Şu halde ne dış görünüşe, ne de fiil ve davranışlara bakarak insanların olgunluğu derecesi hakkında isabetli hükümlerde bulunabilmemiz her vakit mümkün değildir.
İşte bize en yakın görünen varlıkların ruhi durumlarının teşhisi hususunda böyle bir çok güçlüklerle karşı karşıya bulunduğumuzu görüp dururken, daha küçük bir köşesini bile adamakıllı tanıyamadığımız koca bir spatyomun bizim tepemizden bakacak, gözlerimizi kamaştıracak kadar yüksek mıntakalarında bulunan devasa varlıklarını bir hayvanat veya nebatat kitabında yaptığımız gibi sınıflandırmağa kalkışmak şüphesiz aklımızdan geçmez. Biz ancak:
a – Temasta bulunduğumuz varlıkların ruh hallerini kendi kudret ve kabiliyetlerimize göre tetkik ve tahlil etmekle,
b – Temasta bulunabileceğimiz varlıkların en yükseğinden bu hususta almış olduğumuz tebliğatı incelemekle,
c – Nihayet bu yönde çalışmış kıymetli diğer araştırıcıların bize makul ve ilmi görünen neşriyatından istifade ederek dünya ile ilk safta temas haline geçmesi muhtemel ruhların, spiritizma çalışmalarının bilhassa başlangıcında her çırak için çok lüzumlu olan bazı sıfatlarını tanıtmağa uğraşıyoruz. Bu hususta okuyucularımıza daha şümullü bilgi verebilmek için şimdi kendi orijinal müşahedelerimizden bir kaç tanesiyle bazı diğer tebligatı da takdim edeceğiz.
BEDRİ RUHSELMAN