Doğanın Sesi; Doğa Bizi Çağırıyor...

Share

http://www.dunyaana.com/images/adana49-b.jpgGökyüzü şenliği buna denir. Artvin'de köyümüzde Ay' ın yeryüzüne çok yakın olduğu, elini uzatsan sanki Ay'a dokunabilirmişsin gibi, Eylül ayının bir gecesi, gökyüzü çatısındaki tanık olduğumuz yıldız kaymaları izlemeye değer muhteşem bir şölendi.Doğayla başbaşa olupta, gece daha yakın gökyüzüne bakarken, tesadüfen şahit olduğumuz yıldızların kayma şöleni, hayatım boyunca gördüğüm ve unutamayacağım en güzel manzaraydı doğrusu. Sanki öyleki, havai fişekleri patlatılıyordu. Bu kadar çok kayan veya düşen yıldızları hiç görmemiştim...

İstanbul'da asla sahip olamayacağımız bir özgürlükle, gece evimizin bahçesine, hamakta uzanıp, özgürce gökyüzünü izlemenin tadı bambaşkaydı. Özgürce doğaya bakma özgürlüğü.

Bu mutluluğu yaşamak belki herkes için imkansız ama her gün balkondan, pencereden dahi olsa her gece karanlık maviliğe bence bakmayı aksatmamalıyız. Gözümüzden kaçan, gözardı ettiğimiz muhteşem doğa olaylarını kaçırıyoruz.

O yüzden sadece hayatta değil, doğanın mucizelerine de karşı uyanık olmak gerek.

Bende o gece kayan yıldızların vermiş olduğu ilhamdan olsa gerek, sevdiğim insan için bir şiir yazdım, şiir yazmada pek başarılı olmasamda, içime kayan yıldızlardan dizelere dökülen şiirim ;

DİLERİM SENİ…

Milyonlarca yıldız kaysada gökyüzünde,

Meteor yağmurları gibi,

Sadece seni dilerim, seni isterim,

Her kayan yıldızdan..

Hayallerimdesin, rüyalarımdasın,

Vazgeçemediğim bir zamandasın.

Seni düşünürüm,

Her zevk aldığım,

Doğadan duyduğum mutluluğu

Seninle düşünürüm, seninle paylaşırım.

Bir kuş konar ağacıma, öter

Senden bir haber getirmiştir diye,

Kulak veririm

Neşeli ötüşlerini...

Doğayı dinlerim, kulak veririm sonsuzca,

Çünkü her huzurlu ses

Seni hatırlatır,

Seni anımsatır bana daima.

Her yaşadığım mutluluk,

Her tebessümle,

Senin için atar kalbim

Seni sever, sana tapar daima...

Görüntün anlamsızlaşır,

Çünkü

Hayalin o kadar gerçektir ki,

Gerçeğinden ayırt etmem zordur.

Fark etmez artık benim için

Gerçeğin hayallerimde ya...

Seni dilerim daima,

Yıldızlardan, ay'dan, doğadan

Herşeyden dilerim,isterim seni daima..

Öyle işlenmişsin ki içime,

Aslında var olan ama zor bulunan bir yerlerdesin,

Çünkü içimdesin daima...

Benim tavsiyem, her gün küçük mutluluktan, büyük mutlulukları yaratan bu sevinçleri kaçırmamak gerek..

Yaşamın tadını, lezzetini, mutluluğunu, huzurunu bulmanın başka sihirli formülü, doğayla başbaşa kalmak, doğaya kulak vermek, sessizliği dinlemek ve duymak gerek.

Kuşlara kulak vermek, karıncaları izlemek, toprakla bütünleşip asıl var olmaktır bu.

Bir ağaca dokunmak, ona sarılmak, ağaçla bütünleşip onu dinlemek, sohbet etmek, sana yaşanmamış bir huzur verir.Terapi etkisi yapar, hastalıklarını iyileştirir.Bir yazarsanız daha iyi yazarsınız, bir şair iseniz daha mükemmel şiirler yazarsınız ve eğer bir ressamsanız  çizecek,resmedecek bir sürü ilhamlar verir insana...

Hepsi bizimle, doğanın diliyle, doğaca konuşurlar ... Temiz havayla, nefes alışlar daha anlamlaşır,  kalp atışlarımız doğanın diliyle sevgiye dönüşür, bambaşka, farklı bir sevgiyle bütünleşir...

Doğayla başbaşa kalınca, her bitkinin her nesnenin zevkini anlayabilmek için, bir çiçeğe bakmak ve zihninin hiç bir şey söylemesine izin vermemek gerek.

Sadece ona bakmak yeterlidir, düşünmeden...

Bu konuda, Osho'nun çok güzel izlenimleri var.

Doğayla bütünleşmenin, başbaşa olmanın yollarını bize çok güzel ifade etmiştir. Şehirde bunu yapabilmek imkansız olsada, her hafta sonu piknik alanları hiç olmazsa az-çok bizi doğaya kavuşturur...

Şimdi Osho'nun öğütlerine kulak verelim ;

'' Zihni işin içine katmamak için, küçük şeyler dene.

Bir çiçeğe bak - sadece bak.

'' Güzel ! Çirkin ! '' deme.

Hiç bir şey deme. Kelimeleri işin içine katma ; sözlere dökme, sadece bak.

Zihin huzursuz, rahatsız hissedecektir kendini. Zihne sadece

'' Sessiz ol ! '' Bırak göreyim. Sadece bakacağım.'' de.

Nötr olan şeylere bak.

- Bir kayaya, bir çiçeğe, bir ağaca, doğan güneşe, uçan bir kuşa, gökyüzünde ilerleyen buluta.

Çok fazla içine karışmadığın şeylere bak, tarafsız kalabileceğin şeylere bak.

Nötr şeylerden başla ve yalnızca ondan sonra duygusal olarak taraf olduğun durumlara ilerle.

Çok geçmeden insan ehil olur.

Eğer dinleyebilirsen, o zaman doğa konuşur ama bu bir lisan değildir. Doğa kelimeler kullanmaz.

Peki doğa ne kullanır ? işaretler kullanır. Orada bir çiçek vardır : Onun işareti nedir ?

Hiç bir şey söylemiyordur, ama gerçekten hiç bir şey söylemiyor diyebilirmisin ?

Çok şey söylüyor olabilir hemde hiç kelime kullanmadan...

♥ Kelimesizi duymak için kelimesiz olmak zorundasın, çünkü yalnızca aynı, aynıyı duyabilir, yalnızca aynı aynıyla ilişki kurabilir.

Bir çiçeğin yanında otururken, bir adam yada kadın olma, bir çiçek ol.

Bir ağacın yanında otururken, bir adam yada kadın olma, bir ağaç ol.

Bir nehirde banyo yaparken, bir insan olma, bir nehir ol.

Ve o zaman milyonlarca işaret  verilir sana.

Ve bu bir iletişim değildir.

- Bu bir söyleşidir. Sonra doğa konuşur, binlerce dilde konuşur, bu bir lisan değildir.

Varoluş sana milyonlarca yol açar, ama dışta duruyorsan ve onunla ilgili dıştan bir şeyler bilmek istiyorsun. Doğada dış yoktur.

Bu kelimeleri tekrarlamak istiyorum :

Doğanın dışarısı yoktur. Herşey içerdedir. ''

Doğanın dili vardır, ama o kelimeleri kullanmadan çok şey anlatır bize.

Doğayı dinlemek, ona kulak vermeyi bilmek gerekir. Çünkü bizi iyileştirecek tek sağlıklı ilaçtır doğa...

Sessizliğin içindeki huzurlu sessizliktir doğa, Tabiat ana...

Naturel doğa, şehir hayatının vermiş olduğu gürültüden, kirlilikten bizi arındırır, vücudumuzu naturele çevirip, negatif elektriklerden kurtarır, tüm olumsuzlukları alır, götürür, yok eder. Ve bunu nefretle değil, severek, isteyerek, içten, gülümseyerek ve karşılıksızca yapar...

6.09.2010.Pazartesi

Maçahel-Maral (Artvin)

Nurten İyem

Share

Bu site özeldir ve ticari amaç taşımaz.

Copyright © Dünya Ana