MEDYOMLUK - Dr. BEDRİ RUHSELMAN - BÖLÜM 2

Share

http://www.dunyaana.com/images/bedri%20ruhselman%201.jpgMEDYOMLUĞUN NEO – SPİRİTUALİZMA GÖRÜŞÜ İLE İZAHININ ZARURETLERİ

Bugüne kadar yapıldığı gibi, medyomluğun esasları ihmal edilerek yalnız tezahürlerine göre izah edilmesi teşebbüsünün bir çok mahsuru vardır. Bu mahzurların en zararlısı Spiritizma realitesinin akademik anlayış karşısında hakkiyle müdafaa edilemiyecek bir faraziyeden ibaret kalması zehabını doğurmasıdır.

Halbuki medyomluğun ilmi esasları üzerinde müdafaa edilmiş bir Spiritizma görüşünün diğer akademik ilimlerde olduğu gibi, fakat muhakkak ki onlarınkinden daha şümullü ve geniş bir çerçeve dahilinde ilme dayanan, felsefi, moral, ve mühimi ilahi bir mevzuu olduğu aşikardır.

Bu görüşle tetkik ve mütalaa edilecek spiritizmanın bir taraftan ilmi esaslarını, diğer taraftan da o esaslar üzerine dayanan felsefi, moral ve ilahi yollardaki tatbik sahalarını ayırmak mümkün olur. Ve bu suretle böyle müteal bir mevzuun kendisine layık çalışma yolları tesbit edilmiş bulunur. Spiritizmanın mütalaası, her şeyden evvel, ruhlarla insanlar arasındaki münasebet ve muvasalayı temin eden medyomluğa ait hadsi vetirelere dayanır. Bu vetirelerden bilhassa en bariz ve spiritizmada en meşhur olan, medyomluğa ait tezahürlerin izahı bugün gerek spirit ve gerek antispirit mahafilde karma karışık bir durumdadır. Bunu itiraf etmeliyiz. Böyle karma karışık mütereddit ve ne ilmi, ne mantıki, ne de psişik bakımdan kolay kolay müdafaa edilemiyecek kadar dağınık faraziyeler halinde kabul edilen izahlar, spiritizma gibi çok büyük ve ilahi bir yolun kapılarını açmağa kifayet edecek kıymette birer anahtar olamazlar. Spiritizmanın ilmi cephesini ve ilahi gayelere vasıta olması icap eden müteal yollarını izah etmek teşebbüsüne girişenler, bugünkü duruma göre acaba hangi düşüncelerin tesiri altında kalmış olarak görünmektedirler. Bu görüşlerin başlıca iki gurupta toplandığını söyliyebiliriz.1- Bu görüşe nazaran, bedenden kurtulmuş varlıklar bittabi perisprileri vasıtasiyle medyomun perisprisine de olduğu kadar doğrudan doğruya maddi yani fizik bedenine de tesir icra ederek onun muhtelif uzuvlarını doğrudan doğruya tahrik ederler. Böyle bir nazariyenin kabili müdafaa olamıyacağını raporumun ilk kısmındaki mülahazalar ve müşahedelere nazaran kabul etmek zorunda kalıyorum. Buna göre biz, gerek Spiritizma celsesinde ve gerek böyle celselerin dışında hiçbir ruhun bir insan uzvunun her hangi bir kısmına, mesela koluna tesir ederek ona otomatik yazılar yazdırması, hançeresine tesir ederek otomatik olarak onu konuşturması….gibi hadiselerin vukua gelebileceği fikrine taraftar olamıyoruz. Yine buna göre ruhların, insanlar gibi dünya muhitinde hatta maddi, üç buut realitesine dahil kainatımızda gerek daimi ve gerek muvakkat olarak yaşıyabileceklerini de kabul etmekten çok uzak bulunuyoruz. Ve şayet biz eski büyük spiritlerin söyledikleri gibi ruhlarla bazen kucak kucağa bulunuyorsak bu sözlerde hiçbir vakit maddi bir düşüncenin yeri olmaması icap eder ve bu ruhlarla kucaklaşma tabirinin yalnız ruhi manada kabul edilmesi lazım gelir ki böyle ruhi bir kucaklaşmağa saha teşkil eden yer de kaba maddelerle dolu ve yalnız bu maddelerle kaim olan dünyamız veya hatta biraz daha seyyal olmakla beraber yine dünyamıza yakın diğer maddi üç buutlu realite kanunlarına tabi mıntakalar değildir.

2 – İkinci görüşe nazaran medyomluğu mütalaa edenler şöyle düşünebilirler: Ruhlar, medyom dediğimiz insanların doğrudan doğruya asabi cümlelerinin muhtelif merkezleri üzerine tesir ederek bu vasıta ile ve yine vasıtasız olarak medyomun organizmasına hakim olurlar ve tasarruf edeler. Ve bunun neticesinde de istedikleri hareketleri, - medyomun ruhunu hiç araya karıştırmadan – onun bedenine yaptırırlar. Ve yine medyomun ruhunun ne aktif ne pasif hiç bir vasıtalığına lüzum ve ihtiyaç görmeden onun bedeninin santripet his ve idrak yollarından istifade ederek dünya havadislerinden haberler alırlar. Bu düşünce zahiren evvelkinden biraz daha ince bir mekanizma gibi görünüyorsa da bu görüş, ancak dünya maddelerinin birbirine nazaran olan incelik derecesine göredir. Yoksa üç buutlu bir maddi realite karşısında böyle buud mefhumundan tamamen uzak ve spatyom gibi ince bir maddi alem safhası bahis mevzuu olunca yukarıdaki görüşün hiçbir kıymeti kalmaz ve o zaman bu ikinci görüş sahiplerinin düşüncelerini de birinci görüş sahiplerinin düşünceleri gibi ele almak icap eder. Zira ne olursa olsun hiç bir insan bedenini teşkil eden, hiç bir maddi hüceyre veya atom yoktur ki dünya maddesinin üç buut realitesine tabi şartların dışında bir takım ahval ve şeraite bağlı olarak dünya bedenini kurmak imkanına malik olmuş bulunabilsin. Binaenaleyh bir medyomun sinir cümlesini teşkil eden hüceyreler de bütün atomik teşekkülatiyle birlikte yine üç buutlu bir alemin ve bilhassa dünyamızın malıdır. O halde bu düşünceye karşı serdedeceğimiz itirazlar ve mülahazalar birinci zümredeki düşünce sahiplerine karşı serdetmiş olduğumuz fikirlerin ayni olacaktır. Fakat medyomluğa ait tezahürlerin, bu neviden itirazları önliyecek ve her hangi muhtemel diğer bir itirazı da karşılıyabilecek tarzda izahlarının elbette olması icap eder. Gerçi bazı medyomluk ve spiritik tezahürleri, yukarıdaki nazariyelerden her hangi birine uyar gibi görünür ve bazılar da bizim serdedeceğimiz fikirlere uymaz gibi görünse de bu görünüşlerin zahiri ve sathi olduğunu yine izah etmek lazım gelir. İşte biz bunları düşünerek raporumuzun birinci kısmına tahsis ettiğimiz başlangıç fikirlerden sonra asıl maksadımıza giriyor ve yukarıdaki izahları spirit dostlarımızı ve kardeşlerimizi tatmin edici ve onların her hangi bir itiraz karşısında bu yüksek ve asil, daha doğrusu müşterek ilahi yolumuzu ilim, mantık ve müşahede silahlariyle müdafaa edebilmelerine yardım edici şekilde kıymetli kongremize arzetme bahtiyarlığını kazanmağa çalışıyoruz.

İKİNCİ KISIM

NEO – SPİRİTÜALİZMAYA GÖRE MEDYOMLUĞUN İZAHI
TARİF :

Dünyadan, medyomluk ayrılmış varlıkların dünyadaki insan ruhları üzerindeki tesir ve faaliyetlerinin, bu dünyadaki ruhlar tarafından Psiko – fizyolojik yollarla, dünyada zihni veya fizik tezahürler şeklinde izhar edilmesi halidir.

Medyomluk – hangi şekil ve safhasında olursa olsun – insan ruhunun, bedeni üzerindeki müessiriyetini kullanma ameliyesine bağlı bir iştir. Ruhun buradaki faaliyeti bir nevi konsantrasyon yani düşünceyi teksif ameliyesi ile başlar. Bu konsantrasyon da o sırada insan ruhunun, medyomluk icabı olan bütün psiko – fizyolojik ameliyeler üzerinde faaliyetlerini toplaması demektir. Bu ise insanın dünyadaki maddi alem ile alakasının az çok kesilmesini mucip olduğundan bu faaliyet esnasında medyomun etrafında bulunanlar için bu hal bir nevi pasiflik hali gibi kabul edilir. Demekki buradaki pasiflik, medyomun dünya işleriyle olan alakası bakımındandır. Yoksa hakikatte medyomlukta bilakis muayyen bir ameliye üzerinde tekasüf etmiş derin bir ruh faaliyeti mevcuttur. Fakat böyle relatif bir passif hale de medyomlukta lüzum vardır. Zira medyomun ruhunun spatyomdaki ruhtan almakta olduğu intibaları psiko – fizyolojik bir takım ameliyelere tabi tutması ve bilhassa buna takaddüm eden diğer psişik faaliyetlere imkan hazırlaması için kendisini dünya alakalarından az çok kurtarması lazımdır.

TASNİF :

Medyomluğu, kendi icabatına uygun yollarda doğru ve açık olarak tasnif edersek ayni zamanda onun ilmi izahını da yapmış oluruz. Medyomluk psiko- fizyolojik olduğu kadar ruhlar arasındaki görüşme bahsine de temas eden ayni zamanda psişik bir mevzuudur. O halde medyomluğun tasnifini yaparken işe, ruhlar arasında cereyan eden görüşmeler bahsinin mütalaasiyle başlamak lazım gelecektir.

İNSANLAR İLE RUHLAR ARASINDAKİ MUVASALA VE MÜNASEBETLERİN
MUHTELİF SAFAHATI :

Tecribi spiritüalizma sahasındaki otuz seneden beri çalışmalarımızdan aldığımız müşahede ve neticelerden şunu öğrendik ki dünya içi ve dışı varlıklar arasındaki görüşmeler ve münasebetler başlıca üç safha dahilinde cereyan eder. Bu üç safhayı biz şu isimlerle birbirinden ayırdık.

1 – Psişik safha,

2 – Metapsişik safha,

3 – Fizyolojik ve fizik safha.

Fakat bu safhaların böyle ayrı ayrı mütalaası didaktik bir zaruretten ileri gelmektedir. Yoksa bunlar bizim zaman mefhumumuzla böyle birbirinden ayrı bir sıraya tabi tutularak ele alınmamalıdır. Fakat birinci safha ile ikinci safha arasında bizim anlıyabileceğimiz manada bazen hiçbir zaman mefhumu olmadığı halde bazen da aylarca ve belki de senelerce uzun sürebilecek geniş bir zaman fasılası mevcut olabilir. Bununla beraber bu safhaların birbiri içine gömülmüş olarak ayni zamanda vuku buldukları takdirde dahi yine ayrı ayrı vetirelere tabi olduklarına ve ayrı ayrı mütalaalara tabi tutulmaları icap ettiğine biz kani bulunuyoruz.

BİRİNCİ SAFHA (PSİŞİK SAFHA)

Bu safha, yalnız ruhlar arasında cereyan eden münasebet ve muvasala safhasıdır. Binaenaleyh bu safhanın en iyi mütalaasını yapmak için iki dünya dışı varlığının muvasalası hakkında edinmiş olduğumuz bilgileri burada gözden geçirmemiz lazım gelecektir. Bütün spiritlerce malumdur ki spatyomda ruhlar, ancak perisprileri vasıtasiyle mevcudiyetlerini gösterebilirler. Ve perisprisiz bir ruhun madde kainatında isbatı mevcudiyet etmesi, yani yaşıyabilmesi mümkün değildir. Zira perispri, ruhun bir tesir vasıtasıdır, bir konsantrasyon merkezidir. Nasıl ki bir şeyin bir yerde var olabilmesi için bir mekan zarureti mevcutsa ruhun da sonsuz madde kainatında var olabilmesi için öylece perispriye ihtiyacı vardır.  Şu halde perispriden mahrum bir ruhun kainatımızda müessiriyet gösterebilmesine de imkan yoktur. Binaenaleyh spiritler pratik bakımdan şöyle düşünürler: Spatyomda yaşıyan bir ruh demek o ruhun müessiriyetine tezahür zemini teşkil eden perisprisi yolu ile vukua gelen faaliyeti demektir. Fakat senelerce süren çalışmalardan sonra elde ettiğimiz ve bir parçasını raporumuzun ilk kısmında zikrettiğimiz neticelere ve bu neticelerden çıkan mülahazalara göre perispri üç buut realitesine tabi maddi evsafı haiz olmıyan ve dünyamızdaki hiçbir madde ile doğrudan doğruya alakası bulunmıyan çok ince bir maddedir, hatta yarı maddedir. O halde spatyomdaki perisprilerin ancak bizim alemlerimizdeki üç buut icaplarının birer neticesi olan şekil, suret, renk, hareket, cesamet, kesafet şu veya bu gibi anladığımız veya anlıyabildiğimiz manada hiçbir hususiyetleri yoktur ve olamıyacaktır. Zira bütün bu hususiyetler ve bu hususiyetleri ifade eden hareketler ve vibrasyonlar ancak uzunluk, genişlik ve derinlik mefhumu ile anlaşılabilen bir mekan dahilinde kabil olan hadiselerin ifadesidir. Halbuki spatyomda, yani ölmüş insanların ruhlarının yaşadıkları vasatlarda bu manada ne mekan ne de hareket mevcut değildir. Ve oradaki hareketlerle mekan ve zaman mefhumları bizim anlıyamıyacağımız kadar başka ve çok ince bir maddi oluş halinin yüksek icapları dahilinde tahakkuk eden realitelerdir. Demekki bir ruh varlığının, dünyada her hangi bir varlığınkine uyabilecek şekil ve biçimde bir bedeni perisprisi, şusu veya busu yoktur. Yani onun mesela insanda olduğu gibi bir hançere organı mevcut değildir. Binaenaleyh o, bir insan gibi konuşamaz. Esasen böyle bir uzva oranın, vasatı icabı olarak lüzum da yoktur. Zira o bir insan gibi hançereye malik olup konuşsa bile onun bu ses vibrasyonlarını nakledecek dünyamızdaki gibi kaba bir hava vasatı mevcut olmadığından bu sesler spatyomda hiç intikal sahası bulamaz. Keza onun mesela bir göz organı da yoktur. Ve bunun için o, dünyada bizim yaptığımız gibi eşyayı göremez. Ve bu şekilde bir görme vetiresi spatyom için bahis mevzuu olamaz. Zira dünyamızın mümteziç esiri ve havai vasatı içinde çok ince görünen ışık vibrasyonları, bizimki ile ölçülemiyecek kadar çok ince olan – hatta en kesif spatyom vasatları karşısında bile – çok kaba ve oralara intikal edemiyecek evsafta maddi birer durum arzeder. Tıpkı bunun gibi oradaki varlıkların perisprilerinde bizim malik olduğumuz diğer bütün his organlarımızdan ve hareket organlarımızdan hiç birisi mevcut değildir. Çünkü spatyom vasatlarında böyle dünyaya ait hadiseleri doğuran hareketler barınamazlar. Spatyom vasatında, üç buutlu bir mekana muhtaç olan dünyamızın ihtizaz hareketlerine müsait olabilecek bir mekan mefhumu yoktur. Ve işte bunun içindir ki dünyamızdan ayrılmış bir perispri, dünyaya iniş vetiresine tabi olarak kendisine bazı yardımcı vasıtaları ve lahikaları eklemeden dünyanın maddi hadiselerine ait vibrasyon ve hareketlerinden hiç birisini alamaz. Ve hiç birisine de tesir edemez. Fakat dünyamızda cereyan eden maddi hadiseleri doğrudan doğruya alamadığını arzettiğimiz bu ruhların perisprilerinin kendi muhitlerinden aldıkları hareket ve ihtizazlar yok mudur? Elbette vardır. Ve bunlar o kadar zengin ve şümullüdürler ki bizim idrak ettiğimiz mahdut bir mekan ve zaman içinde mahsur kalmağa mahkum hareketlerden mütevellit hadisatımız, onların görüp geçirdikleri namütenahi imkanlar içinde, namütenahi hareketlerden doğmuş hadiseler yanında sıfır derecesinde kalır. Spatyomda sonsuz çeşitli seyyaliyet mertebelerinde sıralanmış maddi hallerden müteşekkil hayat sahaları ve muhitleri mevcuttur. Bunlardan – tabir caizse – kesafet itibariyle nisbeten dünyaya yakın olanları bulunduğu gibi namütenahilere doğru uzanıp giden sonsuz madde safhaları da vardır. Fakat dünyaya en yakın olan mıntakalarda dahi dünyanın üç buut realitesine uygun hiçbir hareket ve hadise yoktur. Zira bu mıntakalar ne kadar dünyaya yakın olursa olsunlar dünya maddeleriyle onların alakaları ve benzerlikleri bulunmaz. İşte perispriler ne kadar mütekamil olur ve ne kadar dünya realitelerinin intibalarından kendilerini temizliyebilmiş halde bulunursa spatyomun o kadar daha yüksek seyyaliyet mıntakalarında yaşamak ve o mıntakaların maddeleriyle sempatize olmak imkanını bulurlar ve buna mukabil de spatyomun kesif ve dünyaya yakın mıntakalarından o kadar uzaklaşmış olurlar. Bu da bir tekamül meselesidir. İşte her perispri kendi muhitinde bulunan diğer perisprilerle o muhitin icaplarına uygun şekilde münasebet ve irtibat haline geçer.

Mesela ruhların bu görüşme ve muvasalaları, dünyamızdaki ağır ve güç şartlar altında cereyan etmez. İnsanlar ancak alıcı ve verici organlarının bu alışveriş kabiliyetlerine ve aradaki maddi vasatın kesafeti derecesine göre çok dar bir mekan ve zaman müsaadesi dahilinde birbiri ile görüşüp anlaşabilirler. Halbuki spatyomun çok seyyal maddi vasatları, çok yüksek ve başka bir maddi safhanın icaplarından ileri gelme hareketleri bizim takdirinden aciz bulunduğumuz fevkalade büyük bir süratle nakledebilirler. Öyle ki; bizim ancak bir anlık telakki edebileceğimiz en kısa bir zamanda onlar bizim için milyarlarca ziya senesine muadil mesafeleri kat edecek kadar zaman ve mekan mefhumlarına hakim durumdadır.

O halde spatyomda ve ayni planda, yani ayni maddi ve tekamül merhalesinde bulunan iki varlık birbiriyle nasıl konuşur? İşte bu sualin cevabı dünya dışı varlıklarla insan ruhları arasındaki münasebetlerin birinci safhasını teşkil eden psişik safhanın da izahı demek olacaktır.

Şimdi spatyomda iki varlık tasavvur edelim. Bunlardan birisi A, diğeri B olsun. Ve A, B ile görüşmek istesin. Ruhun her isteği – Diğer melekelerinin de faaliyetinde olduğu gibi – perisprisinde o istekle alakalı bir takım vibrasyonların husule gelmesine sebep olur. Bu vibrasyonlar o perispri ile alakadar bulunan muhitteki ince maddelerin de vibrasyonlarını mucip olur. Fakat bu vibrasyonlar bizim üç buutlu realitemize şamil kanunlara tabi vibrasyonlar gibi basit ve kaba şeyler değildir. Ve hatta bu manada biz bunlara <<Vibrasyon>> demek hakkını bile haiz değiliz. Yalnız bunların da anlıyamadığımız tertipte birer hareket olduğunu ifade etmek için bu tabiri kullanıyoruz. Spatyomun çok ince vasatında husule gelen bu sarsıntılar bizim mekan anlayışımızla ölçülemiyecek sonsuz bir sahayı, yine bizim zaman mefhumumuzla idrak edemiyeceğimiz bir anda istila eder. Zira o vasat için bu hal tabii ve zaruridir. Fakat bütün bu yayılışın hedefi A nın B ile görüşebilmesidir. Bu bir nevi çağırıştır. Ve bu çağırışın B üzerinde bir takım yine alakalı tesirler husule getireceği de tabiidir. Zira esasen bu çağırış B için alakalı bir harekettir. İşte ince bir muhitte B perisprisi ile alakalı olan bu sarsıntılar o perispriye intikal eder ve böylece onda da ayni mahiyette bir sarsıntı husule getirir. Bu hali çok kaba bir misal ile takribi bir fikir edinebilmek için Akustik bahsindeki sempati hadisesine benzetebiliriz. Malumdur ki bir musiki aletinin bir teli çalınınca o telin çıkardığı sesle alakası bulunan o civardaki diğer musiki aletlerinin telleri de zahiren kendi kendilerine, hakikatte ise o esnada hareket halindeki atmosferin tesiriyle ihtizaz ederek çalmağa başlarlar. Bu çağırışı müteakip B isterse ona mukabele eder. Ve cevap verir. İsterse bunu reddeder cevap vermez. Birinci halde işte A ile B varlığı arasında muvasala ve münasebet teessüs etmiş olur. Aksi halde B nin spatyom atmosferinde husule getirmiş olduğu sarsıntılar başka bir alakalı varlığa da çarpmayınca kendisine ekran bulamaz ve sonsuzluk içinde dağılıp gider ve hiç bir hadise veya tezahür meydana getirmez.

Şimdi bu iki varlık arasında muvasalanın teessüs ettiğini düşünelim. Esasen B. nin, A tarafından gönderilen vibrasyonları kabul etmesi demek onun da A ile muvasalayı istemesi ve binaenaleyh B nin perisprisinde de tıpkı evvelce A nınkinde olduğu gibi bir takım alakalı hareketlerin husule gelmesi ve bu hareketlerin, spatyom atmosferinde yine tıpkı A nın perisprisinin yapmış olduğu gibi bizim anlıyamıyacağımız bir zaman ve mekan tertibi dahilinde yayılmış olması demektir. Diğer taraftan B nin bu mukabil hareketleri de A nın hareketlerine bir cevap teşkil ettiği için elbette onun perisprisi ile alakalı bulunacağından yine ayni sempati hadisesine müşabih bir tarzda A nın perisprisi tarafından duyulacaktır. Şu halde namütenahi spatyom vasatında, birbirine göndermekte oldukları sarsıntılara ekran teşkil eden iki varlık karşılaşmış demek oluyor. İşte bu hal, oradaki varlıkların birbiriyle görüşmesi demektir. Fakat bu görüşmenin bizim anladığımız bir zamanı ve mesafesi yoktur. Zira A dan B ye gönderilen görüşme istediğini hamil dalgaların (Buradaki dalga tabirimiz mazur görülsün ) B yi bulup onun tarafından cevaplandırılması ve bu cevabın tekrar A perisprisine dönerek onun ruhu tarafından idrak olunması bizim için bir anlık zamandan daha çok çabuk olup bitiveren bir hadisedir. Eğer A da bu görüşmesinde devam ederse o zaman bu iki varlık arasında bize göre hiçbir zaman mefhumuna sığmıyacak kadar kısa bir anda o kadar çok şeyler görüşebilir ki bunlar insanlar arasında belki saatlerce ve günlerce ve hatta aylar ve senelerce görüşüldüğü halde dahi yine tamamlanmış olmaz. Bundan başka, bu görüşme tarzında şunu öğreniyoruz: Spatyomdaki iki varlığın birbiriyle görüşmesi için üç buutlu alemimizde yaşıyan bizlerin yaptığımız gibi bir yerden kalkıp diğer bir yere, yani konuşacağımız kimsenin muayyen bir hadde kadar yakınına gitmeğe yani yer değiştirmeğe ihtiyaçları olmadığı gibi, esasen oranın ince maddi şartlarına uygun olan perispri için de böyle bir yer değiştirme hadisesinin vukuu bile bahis mevzuu olamaz. Zira orada bizim anladığımız manada üç buutlu bir mekan olmadığı gibi böyle bir mekanı takyit eden şekil ve madde de yoktur. Yine bundan başka, yukarıda arzettiğimiz görüşme tarzının bize vermiş olduğu diğer bir mana da şudur: Bu görüşme umumi bir duygu halinin spatyom muhitinde ve binnetice mukabil tarafın perisprisi üzerinde yapmış olduğu bir sarsıntıdır. Bu sarsıntılar o ruh halinin ifade etmek istediği bütün duyguları mükemmeliyetle şamil bulunmaktadır. Şu halde bu sarsıntıya maruz kalan mukabil taraf o duyguyu ayni mükemmeliyetle alacak ve duyacaktır.

Demek ki oradaki görüşmeler bizde olduğu gibi duygunun düşünce imajlarına, düşünce imajlarının da kesif bir muhitin icaplarına uygun daha kaba hareketlere inkilap ederek orijinal kıymetlerinin büyük kısmını kaybetmiş ses, şekil şu veya bu gibi yarım yamalak ifadeleri hamil semboller yardımiyle vaki olmaz, bilakis adeta duyulduğu ve istenildiği ruh haliyle karşısındakine akseder.

Şu halde oradaki görüşmeler ruhların birbiriyle birleşmesi, birbirinin içine hulul etmesi gibi yakından ve candan vaki olur ve bunun için de oradaki görüşmeler bizdekine nazaran ölçülemiyecek kadar manalı ve bizce anlaşılamıyacak kadar candan bir kaynaşma ve anlaşma halinde olur.

Şimdi yukarıda bahsettiğimiz A ve B varlıklarından birisini, mesela B yi trans haline geçmiş bir medyomun ruhu, yani daha doğrusu perisprisi olarak kabul edelim. Trans az çok ruhun bedenle olan bağlarının gevşemesi halidir. Bu halde bulunan perispri spatyom muhitindeki seyyaliyet şartlarına kendisini, bedenine mutad halde bağlı bulunduğu zamandakine nisbeten bir az daha yaklaştırmıştır. Kendisiyle muvasalası arzu edilen A da eğer perisprisini spatyomun arza doğru olan kesafet mıntakasına yakın bir dereceye kadar teksif (1) ederek B. nin perisprisiyle sempatize hale koyarsa bunların arasında evvelce bahsettiğimiz iki spatyom varlığı arasında ki muvasala hali teessüs eder. İşte bu hal ruhlarla insanlar arasındaki münasebetlerin birinci merhalesi olan psişik safhasını teşkil eder. Demek ki spatyom varlığı arasındaki görüşme ile birisi spatyomda, diğeri dünyada olan iki varlığın görüşmeleri arasında fark yok gibidir. Yalnız ikinci şıkta, yani ruhla insan arasındaki görüşmede dünyaya bağlanış icabatiyle biraz daha kesifleşmiş olan insan perisprisinin kendisini bir az daha öbür tarafınkine yaklaştırması, buna mukabil de ruhun perisprisinin biraz daha dünyadakine göre ayarlanması lazımdır. Taki karşılıklı bu iki vetire ile bu iki perispri birbiriyle karşılaşabilecek bir sempati planında birleşmiş olabilsin.

Bu hal tecrübi trans hallerinde olduğu gibi baygınlık, dalgınlık, koma ve hatta derin uyku hallerinde de mümkün olabilir. İşte ister medyom olsun ister olmasın, böylece bir psişik muvasala safhasında, ruhlarla insanlar arasındaki bu görüşmede insanın maddi durumunun hiçbir alakası, müdahalesi ve rolü yoktur. Bu, insanın yalnız ruhunda cereyan eden ve hatta maddi ve bağlı şuur ve idrak sahasına bile aksetmiyen yalnız ruhi bir hadisedir. Fakat bir insanın bir ruhla olan muvasalası ve münasebeti nasıl oluyor da sadece bu psişik safhada kaldığı müddetçe insanın <<Normal>> denilen maddi şuur ve idrak sahasına intikal edemiyor?

Bütün spirit dostlarımızca malumdur ki ruhun bir madde içinde, yani dünyaya bağlı halinde, bir de maddeden kurtulmuş halinde olmak üzere melekelerini iki türlü kullanış imkanı vardır. Bunlardan birincisine biz bağlı melekeler, diğerine de serbest melekeler diyoruz. Ruh, serbest melekelerini, bağlı melekelerinden daha çok fazla kudretle kullanmak imkanına maliktir. Yine manyetizör dostlarımızca malumdur ki ruhun serbest hallerine ait melekeleriyle maddeye nisbeten daha çok bağlı hallerine ait melekelerinin mukayesesinde birinciler, daima ikincilerden daha üstün, daha şümullü bir şuur ve idrak içinde vuku bulmaktadır. Piere Janet’in (1) tetkikatı arasında buna dair şayanı dikkat müşahedeler vardır. Mesela; bir insanın mutad hayatına A, Noktambül halindeki hayatına B, Somnambül halindeki hayatına C, diyelim.

Burada bittabi onun en maddi, yani dünyaya bağlı hayatı bu A safhasındaki hayatıdır. Buna mukabil C, hayatı da dünyadan uzaklaşmış en serbest hayatıdır. Bu insan C, hayatında iken A, ve B, hayatlarına ait bütün hatıraları, bilgileri, şuur ve idrak hallerini tamamiyle bilmekte ve hatırlamaktadır, yani idrak etmektedir. Fakat B. hayatına geçince, yani biraz daha serbestliğini kaybedip maddileşince C, hayatındaki yaşayışını tamamiyle unutur ve onu yaşamamış gibi olur. Buna mukabil içinde bulunduğu B hali ile bundan daha maddi ve bağlı olan A. Halindeki hayatını bilir, hatırlar ve idrak eder.

(1) – Spatyomdaki maddelerin ve bu meyanda perisprinin kesafet ve seyyaliyeti tamamen sembolik tabirlerdir. Zira oradaki maddeler hakkında bizim anladığımız manada zaman, mekan ve hareketle ifadesi mümkün olabilecek bir kütle mefhumu yoktur. Böyle olunca muayyen bir hacim ve bu hacimde yer işgal eden muayyen adette cisim, Atom Vs. gibi ancak üç buutlu realitemize göre kıymetlenebilmiş şeyler perispri hakkında düşünülemez. O halde perisprinin kesafet veya seyyaliyetinden bahsedilirken bizim anladığımız manadaki ağırlık, hafiflik, incelik kabalık gibi üç buutlu maddelerimizin hususiyetlerine ait tezahürleri asla kasdedemeyiz. Oraya ait kelime imajları mevcut olmadığından bizzarure kesafet ve seyyaliyet tabirleri ile ifade etmek istediğimiz şey oradaki maddelerin bilmediğimiz hareket tarzlarına bağlı tezahürleridir.

(1) Pierre Janet – Automatisme Psychologique.

A hayatına inince yani tamamiyle bizim <<Normal>> dediğimiz bağlı; maddi hayata dönünce ne bir üstündeki B, ne de ondan daha üstün ve serbest olan C, hayatlarına ait yaşayışlarından hiç birisini hatırlamaz ve idrak edemez. Hatta bu hayatlarda yaşadığını ısrarla inkar eder. Halbuki C hayatına gelince o zamana kadar geçen bütün hayat safhalarını hatırlar.

Bu müşahededen çıkan netice şudur: Bir insan ruhu, maddeye bağlandıkça serbest ruh haline ait hayatında geçirmiş olduğu hadiseler onun, bağlı halindeki şuur ve idrak sahasının dışında kalmaktadır. Buna mukabil ruh ne kadar maddi bağlardan kurtulur ve serbestliğini kazanırsa onun şuur ve idrak sahası o nisbette aşağılara veya kudretine göre yukarılara doğru genişler ve şümullenir. Halbuki bir serbest ruh, irtibat halinde girebileceği bir medyomun veya insanın ruhunun – biraz evvel söylediğimiz gibi – az çok maddeden ayılmış haline gelmesi lazımdır. Yani maddi bağlarından az çok kurtularak serbestleşmiş olması icap eder. Böyle olunca yukarıdaki kaideye göre bu insan ruhunun yine kendisi gibi serbest diğer bir ruhtan aldığı veya ona verdiği bilgilerin orada kalması ve bağlı hale avdet edince hatırlanmaması lazım gelir. Buna mukabil onun maddeye bağlı haline ait daha aşağı dünya hayatını orada mükemmelen hatırlaması ve idrak etmesi icap eder. Gerek spiritizmada, gerek metapsişik tecrübelerde görülen müşahedeler bunun adeta kanunlaşmış bir hakikat olduğunu ifade edecek mahiyettedirler. İşte bunun içindir ki mesela tabii uykudan uyanmış bir insan adeta boşluktan çıkmış bir varlık gibidir. O, uyumağa başladığı andan uyandığı saniyeye kadar geçen hayatından hiçbir şey hatırlamaz ve tam bir boşluk içinde kalır. Halbuki uykuda iken ruhumuzun hayatı, uyanık hayatımızdan daha canlı, faal ve ehemmiyetlidir. Keza koma, dalgınlık, baygınlık gibi bir sürü diğer hallerde de vaziyet böyledir. Ve esasen eğer bir insan, ruhunun yüksek ve serbest alemlerdeki varlıklarla olan psişik münasebetlerine ait hadiseleri mutat yollardan dünya hayatındakiler gibi hatırlıyabilseydi ruhun varlığını, ölmezliğini ve öbür aleme geçtikten sonra da dünyamızdakilerle olan devamlı münasebet ve muvasalalarını inkar etmeğe kimse cesaret edemezdi. Bu günkü inkarcılığın çoğalması bizce, insanlarla ruhlar arasında cereyan eden ve medyomluğun psişik safhasına da ait olan bu görüşmeler sırasında insan ruhunda husule gelmiş intibaların aşağı, yani maddi hayat safhalarına geçilince tamamiyle unutulmuş bulunmasından ileri gelmektedir.

Yine bunun içindir ki bizim şahsen yüzlerce medyom üzerinde yapmış olduğumuz tecrübelerden aldığımız müşahedelere göre medyomların hemen hemen hiç birisi medyomluklarının asıl ruhlarla muvasala kısmına ait bu psişik safhasındaki hadiseleri asla hatırlayamamakta ve hatta bunlardan bir çoğu bu sebepten dolayı uzun zaman bizzat kendi medyomluklarından, yani ruhların kendilerine tebliğ verip vermediklerinden bile şüphe etmektedirler. Bize göre medyomluğun şimdiye kadar dünyadaki tezahüratı üzerinde duran araştırıcıların gözünden, bu psişik safhadaki gizli realiteler kaçmıştır.

Psişik safha, iki ruh arasında geçen ve bir takım manaları taşıyan vibrasyonların alınıp verildiği bir safhadır. Binaenaleyh, asıl muvasala bu safhada vukua gelmektedir. Burada, ruhtan ruha geçen bu sarsıntıları hamil manalar, dünyamızda olduğu gibi bir takım imajlara bürünmüş değildir. Medyomluğun izahı bahsinde çok mühim gördüğümüz bu imajlar meselesi üzerinde bir az durmak istiyorum:

Bütün imajlarımız maddi idrakimizin gösterdiği ihtiyaç nisbetinde bir takım manalara delalet eden üç buutlu alemimizin maddi şartları ile mukayyet birer semboldür. Yani birer idrak vasıtasıdırlar, daha doğrusu maddi bir dünyada kendilerine daha seyyal intikal vasıtaları bulamıyan ince manaların taşıyıcısıdırlar. Binaenaleyh mana, imaj demek değildir ve ondan tamamen ayrı ve müstakildir. İşte mesleğini hakkı ile müdafaa etmek istiyen bir spirit dostumuzun her şeyden evvel mana ile imajın birbirinden ayrı olduğunu izah edecek bir durumda olması lazım gelir, kanaatındayım.

Üç buut realitesinin icapları dahilinde yaşamağa mecbur olan insanların bütün ruhi melekeleri gibi şuur ve idrak melekeleri de bu üç buut realitesine ait kanunların muayyen icapları dahilinde mahsur kalmağa mahkumdur. İnsanların idrak ve şuurları tamamiyle ruhtan kopan ve ruhun öz dili olan manaları anlamak için, işte mahkumiyetin doğurduğu zaruretle, böyle maddi imajlara ve sembollere o kadar muhtaçtırlar ve onlara o kadar alışmıştırlar ki bu ihtiyaç ve bu alışkanlık ruhtan kopan manalarla, o manaları maddi vasatlarda taşıyan imajların ve sembollerin ayrı ayrı şeyler olduğunu onlara unutturmuş ve ikisinin de ayni şey olduğu kanaatinin kendilerinde doğmasına sebep olmuştur. Hakikatte bütün madde alemi ancak manaları taşıyan birer imajdır, birer semboldür. O imajların ve sembollerin taşıdığı manalar, maddelerden değil, ruhtan gelir. Demekki manalar ruhun, imaj da maddenin malıdır.

O halde mana nedir? Mana, ruhta husule gelen her hangi bir duygunun idrakidir. Bu tarif bize yukarıdaki sözlerin in manasını daha iyi izah etmiş olacaktır. Zira duygular dış alemin ve dış alemi dolduran eşya ve hadisatın değil, ruhun öz malıdır. Şu halde dış alemin buradaki rolü birer mana halinde tecelli etmeleri değil, manaların ruhta husulüne vasıta olmalarından ibarettir. Mesela içimizde bir korku duygusunun hasıl olduğunu idrak ettik. Bu bir manadır. Eğer spatyomda bir varlık olsaydık yukarıda da söylediğimiz gibi bir silkinişle bu duygumuzu arada hiç bir sembol veya imaj kullanmaksızın karşımızdakine aynen intikal ettirebilir ve bu suretle bu ruh halimizi ona da duyurabilirdik. Fakat dünyamızın maddi şartları böyle bir silkinişe imkan vermediği gibi, bu olsa bile bu silkinişin maddi muhitte her hangi bir sarsıntı yapabilmesine de müsait değildir. O halde bu manayı karşımızda yine bizim gibi insan olan bir varlığa nasıl anlatabileceğiz? Burada bu manayı tefsir edecek, karşımızdakinin de kalbi bir talim ve terbiye ile elde etmiş olduğu müşterek ve hususi bir dile tatbik edeceğiz ve bunun için de yine maddi muhitimizin fizik imkanlarını kullanacağız. Yani ya şekil ve renklerden istifade ederek bu manayı bir resim tablosu veya seslerden istifade ederek bir müzik parçası ve yahut sadece kelimelerden faydalanarak bir kelime kompozisyonu halinde ve yahut da – en kısa şekilde – dilsizlerin yaptıkları gibi bir takım işaretlerle karşımızdakine anlatacağız. İşte burada kullandığımız şekiller, renkler, sesler, kelimeler ve işaretler birer semboldür, birer imajdır ve tek bir manayı yani korku hissini ifade eden maddi vasıtadır. Mademki böyle tek bir mana, bu kadar ayrı ve daha kim bilir hangi tarzlardaki imajlar ve sembollerle ifade edilmektedir, o halde bu semboller ve imajlar mananın kendisi değil, ancak nakil vasıtasıdır. Netekim bu renkler, şekiller, işaretler, sesler ve kelimeler aynı manaya delalet eden sabit kıymetler değildirler. Bunlar da adamına göre değişir. Mesela korku kelimesi Türkçede, Fransızcada, İngilizcede ayni değildir. Fakat her dilde başka bir kelime, başka bir telaffuz ile ifade edilen korku hissine ait kelime sembolleri yine bir tek manayı, yani korku hissini ifade eder. O halde mana imajdan tamamiyle ayrı ve ancak maddi alemde imajlar vasıtasiyle ifade edilebilen ruhi bir mevzuudur. Bu kadarcık izahatla da anlaşıldığı gibi imajlar ruha ancak manaları nakletmek rolünü oynıyan maddi teşekküllerdir. Binaenaleyh ruha girmezler ve perispride ebediyen kalmazlar. Bunlar dünya giriş icabatına uygun olarak az çok maddileşmiş olan perisprilerin maddeye, yani asabi seyyalelere merbut bulunan hallerinde kıymetlerini belki bir müddet için muhafaza edebilirlerse de tamamiyle maddeden kurtulmuş perisprilerde bunların devam etmesine lüzum ve ihtiyaç kalmıyacağı gibi esasen perispri maddesinin yüksek seyyaliyeti hallerinde böyle üç buutlu kaidelere tabi imajların barınabilmesi de mümkün olmaz. Şu halde bir ruhtan medyomun ruhuna mana halinde dahil olan ihtizazlar medyomun ruhundan beynine geçeceği sırada perisprisinde bir takım imajlara bürünerek dünya hayatına aksederler. Ve bilahare bunlar dünyamızın kaba vasatlarının imkanlarına uygun hareketlerle dış aleme nakledilirler. Bundan şu noktayı da tebarüz ettirmek kolaylaşır. Her türlü maddi şekil ve imajdan azade bir muhit olan spatyomda karşılıklı iki varlığın konuşması, manaların olduğu gibi birinden diğerine intikal tarzında vukua gelmektedir. Yani ruhlar arasındaki muvasalanın psişik safhası esas itibariyle imaj değil, mana safhasıdır. Burada <<esas itibariyle>> sözümüzün sebebi vardır. Zira bazı hususi şartlar altında ruhlarla medyomlar arasında da imaj intikali mümkün olabilir. Arızi ve hususi olan bu hali de kısaca izah etmemiz, ilerideki bazı mevzuların haline yarıyacağı için faydalı olacaktır. Spatyomda yaşıyan bir perispri evvelce de söylediğimiz gibi bütün dünya maddelerinin seyyaliyeti fevkine yükselmiş yarı maddi bir teşekküldür. Ancak bu teşekkül bir insan olarak dünyada yaşama ameliyesine tabi tutulacağı zaman bazı maddi değişmelere uğramak zorundadır. Yalnız perisprilerin dünyaya merbut hallerine ait olan bu değişmeler perisprinin madde ile alakalanması mecburiyetinden doğmuş muvakkat, yani ruhun ancak dünyada geçireceği hayat boyunca devam edecek bir zarurettir. Demek ki dünya bedenindeki bir perisprinin serbest halde perispriye nazaran oldukça kesafet peyda etmiş maddi bir temas sahası mevcuttur. İşte medyomun ruhuna yabancı bir ruhtan mana halinde gelen vibrasyonlar, medyomun perisprisinin bu maddi temas sahasiyle asabi seyyaleleri arasında maddi imajlara bürünürek asabi sistemine intikal ederler. Fakat spatyomda bazı öyle perispriler vardır ki bunlar dünyada geçirdikleri çok maddi ve kesif bir hayatın intibalarını hala taşırlar. Yani bu perisprilerin gene spatyom muhitine uygun bir seyyaliyet derecesine az çok yükselmiş bulunduğu halde onlar hala dünyada yaşarken bağlanmış bulundukları imajların intibalarından uzun zaman kendilerini kurtaramazlar. Bu da onların henüz lüzumu derecesinde inkişaf edememiş olan ruhlarının az çok otomatik, fakat spatyom için anormal sübjektif faaliyetlerinin bir neticesidir. Ve bu hal spatyom muhiti içinde intibaksızlık ifade eder. İşte bilhassa bazı ruhların ağır şaşkınlık hallerini intaç eden bu intibaksızlık şartları içindeki ruh, eğer her hangi bir saikin tesiri altında, mesela daha yüksek vazifeli bir ruhun itişi ile bir medyomun ruhuna yanaşırsa yani onunla alakalanırsa o zaman maddi telakkiye daha yakın bir psişik saha meydana gelir. Zira burada bedenden ayrılmış ruh, hala kendisinde yaşatmakta olduğu fakat o muhitte tahakkuk ettirmesine imkan bulamadığı maddi imajları tahakkuk ettirebilecek bir saha ile karşılaştığını insiyaki olarak hisseder ve ona bağlanır. Bu saha da demin arzettiğim medyomun perisprisinin madde ile olan temas sahasıdır. İşte bu ruh, medyomun perisprisinin bu sahası ile kuvvetle alakalanarak irtibat peyda eder ve ona o kadar şiddetli ve maddi bir istek ve hırsla ihtizazlar göndermeğe başlar ki bu hal, gene bittabi medyom’un ruhunun faaliyeti ile, medyom’un perisprisinde bir takım maddi imaj’ların, ruhun perisprisindeki maddi intibalara tamamile uygun birer kopyasının meydana gelmesine sebep olur. Klasik kitaplarda tarif edilen enkarnasyon medyomluğu (1) şekilleri buna misal olarak gösterilebilir. Keza tasallut vakalarında da bu haller görülür. İleride bizim nazariyemize göre medyomluğun otomatik tezahürlerinin mihanikiyetini izah ederken bu noktaya tekrar döneceğiz.

(1) – Klasik spiritlerin kanaatlerine göre bazı ahvalde spatyomdaki ruh medyomun bedeninden ruhunu çıkararak onun yerine kendisi yerleşir, buna enkarnasyon medyomluğu derler.

Hülasa saf manalar halinde kaldıkça, ve asabi cümleye geçmedikçe insanlarla ruhlar arasında psişik muvasalanın dünya şuur ve idrakinde yer tutabilmesi mümkün olamamaktadır ve bunun mümkün olabilmesi için de medyomun ruhunda toplanmışı olan manaların, müteakip bir takım psişik – fizyolojik ameliyelerle daha maddi vasıtalara intikal etmesi ve bu vasıtaların taşıyabileceği kesafette imajlar ve semboller haline sokulması lazım ve zaruridir. İşte insanın bağlı şuur ve idraki ancak bu ameliyelerden sonra bu manaları anlıyabilecek duruma girer. Fakat o zaman da ekseriya mana ile imajları birbirinden ayıramaz olur. Yani ruhlarla muvasalanın psişik safhasından ayrılarak medyomluğun diğer safhalarından geçmeden, mutat hayatına dönen bir insanda, (mesela uykudan uyanan bir insanda da olduğu gibi) dünyaya dönünce ruhlarla olan muvasalaya dair zihni ve fikri hiç bir hatıra kalmaz. Zira dünyaya tekrar bağlanmış bir insanın şuur ve idraki ancak yine asabi cümlesinin yardımiyle faaliyete geçebilecektir. Halbuki asabi cümlenin yardımiyle faaliyete geçen hiç bir şuur ve idrak yoktur ki imajların ve sembollerin tavassutundan azade kalabilsin. İşte medyomun ruhunda mana halinde toplanan bilgileri, madde halinde yine ancak medyomun ruhunun kendi faaliyetiyle, ruhi ve maddi yollarda yapacağı bir takım ameliyelerden sonra madde alemine aksettirmesi mevzuunu, medyomluğun bundan sonraki diğer iki safhasının mütalaasında ele alacağız.

Fakat bu müteakip safhaları mütalaaya koyulmazdan evvel üzerinde ehemmiyetle durduğumuz bir hakikati burada tekrar tebarüz ettirmek arzusunu duyuyorum. Serbest ruhun ve medyomun perisprileri arasında spatyom muhitinde vaki ve dünyamızın hiç bir maddesini doğrudan doğruya alakalandırmayan bu psişik safhadaki muvasalayı medyomun çok ince organik teşekkülatından gayri dünyanın hiçbir cansız maddesi vasıtasiyle böyle üç buut realitesine dahil imajlar veya semboller haline sokabilmenin mümkün olacağına ben şahsen inanmıyorum. Yani, bütün medyomları veya insan ruhlarının bedenleri üzerindeki faaliyetlerini bir tarafa bırakıp, yalnız teknik ve bir takım fizikoşimik esaslara dayanan cansız vasıtaları kullanarak spatyomdaki ruhlarla muvaffakiyetli bir görüşme yapabileceğini bugünkü ilmi ve spirit mütalaalara göre varit ve mümkün göremiyorum. Ve bunun için de medyomluğun bilhassa ana safhası olan bu psişik safhasındaki, ruhların müdahalelerine ait tetkikatım, fizik ve maddi ilimlerde olduğu gibi kuru ve kaba bir takım vasıtalarla dolu, cansız bir laboratuar işi haline konulmaması lazım geldiği kanaatini taşıyorum.

Neo – spiritüalizma görüşüyle medyomluğun ilk ve temel safhası olarak başa aldığımız bu psişik safhanın klasik spiritizma görüşüyle yapılmış medyomluğa ait tasniflerinde yerini bulamadık. Ve öyle zannediyoruz ki klasik manada anlaşılan medyomlukta bu psişik safhaya yer verilmemiştir. Şu halde şimdi kabul ve mütalaa edilmiş olan medyomluk tezahüratı ancak, bundan sonra ele alacağımız medyomluğun diğer iki safhası, yani maddi safhaları arasında taksim ve tevzi olunmuştur. Halbuki yine bize göre çok ehemmiyetli olan nokta şudur ki medyomluk hakikaten bundan sonraki diğer iki safhada tezahür etmekle beraber bu iki safhada artık medyomun bizzat kendi ruhi faaliyetinden gayri hiçbir yabancı ruh varlığının doğrudan doğruya faaliyeti mevcut değildir. Yani spatyomdaki varlık, medyomluğun birinci safhası olan psişik safhada vereceğini vermiş, alacağını almıştır. İş burada kalsaydı medyomluk tezahür edemezdi. Fakat medyomluğun asıl tezahürü olan ikinci ve üçüncü safhalar başlayınca da bu safhalarda ruhların doğrudan doğruya, aktif işleri kalmamıştır. Buradaki bütün faaliyetler, ancak medyomun kendi ruhunun bedeni üzerindeki çeşitli şekillerde vaki ameliyelerine münhasır kalmaktadır.

Demekki klasik medyomluğa ait tasniflerde olduğu gibi bizim tasnifimizin de bundan sonraki iki kısmında, artık her hangi bir spatyom varlığının vasıtasız müdahalesini aramak yanlıştır. O ancak bundan evvelki arzettiğimiz psişik safhada vaki olmuştur ve bu safhada vaki olan bu müdahalelerin bundan sonraki safhalarda tezahür edişi, ani denecek kadar süratle vukua gelebileceği gibi, sırasına göre medyomun ruhunda saklı kalarak müsait şartların meydana gelmesine kadar az, çok uzun bir zaman sonraya da kalabilir. Yani bazı ahvalde her hangi bir tesir ruhtan alınmış olduğu halde onda medyomluğu ait hiçbir tezahür görülmeyebilir.

İKİNCİ SAFHA
( Metapsişik Safha)

Her şeyden evvel şunu arzedeyim ki burada kullandığım metapsişik kelimesini, bu kelimenin isim babası olan Charles Richet’in tarif ettiği manada almıyorum. Ben metapsişik tabirini psişik safhadan sonra, manasına alarak medyomdaki psişik safhayı müteakip olan safhayı bu isimle adlandırmağı muvafık görüyorum. Bu safha medyomluğun psişik ve fizyolojik safhaları arasındaki ikinci safhayı teşkil etmektedir. İnsanlarla ruhlar arasındaki muvasala ve münasebetler eğer yalnız psişik safhada kalsaydı bunlara ait dünya şuur ve idrakinde hiçbir iz ve esere rast gelinemezdi. Halbuki medyomluk bir tezahürdür. Yani böylece bir insan ancak ruhlarla insanlar arasında anlaşma veya haberleşme vasıtası olduğu içindir ki medyom ismini almıştır.

Şu halde insanlarca anlaşılan manadaki medyomlukta birinci safha olan psişik safhanın doğrudan doğruya takdir edilebilecek bir kıymeti yoktur. Çünki bu safha dünyada bir tezahür safhası değildir. O ancak ruhlar arasında bir alış veriş safhasıdır. Binaenaleyh tezahürler bakımından medyomluk ancak metapsişik ve bunu takip eden fizyolojik ve fizik safhalarla takdir ve ifade olunabilir ve bu safhalar ruhların, medyomun ruhuna yapmış oldukları tesirleri, yine medyomun ruhi faaliyetiyle bedenine aksettirmesinden mütevellit tezahürata sahne olurlar. Bu sözümü çok kaba ve şematik bir misal ile izah etmek için bir radyo vericilik ameliyesini kısaca hatırlatmak istiyorum.

Bir radyo verici postasındayız. Burada kendisi doğrudan doğruya mikrofon karşısında konuşmıyan bir profesör var. Bu profesör uzak yerlerdeki insanlara ilmi mesajını radyo cihazı vasıtasiyle göndermek için mikrofonda konuşmasını bilen bir spikerin yardımına müracaat etmektedir. Fakat bu spikerin radyo aletiyle yayınladığı neşriyatı, uzaktaki alıcı postadan alıp oradaki insanlara ayrıca tebliğ edecek bir yardımcısı vardır. Bu yardımcı olmazsa spikerin verdiği haberler insanlara yayınlanmıyacaktır. İzahatımızı kolaylaştırmak için alimi (A), spikeri (S), yardımcıyı (Y) harfleriyle; verici postanın bulunduğu memleketi (I) , alıcı postasının bulunduğu (10.000) kilometre uzaktaki memleketi de (II) rakamlariyle gösterelim. Şimdi A, S ye bir mesaj gönderdi. Bu hali medyomluğun psişik safhasının bir şeması olarak kabul ediyoruz. Bu mesajı alan S, onu aleti vasıtasiyle II numaralı memleketteki yardımcısına göndermek istemiyebilir. O zaman bu ilmi mesaj yalnız onda kalır. Ne yardımcısına, ne de II numaralı memleketteki insanlara intikal etmez. Buna mukabil S isterse bu mesajı verici aletiyle II numaralı memleketteki yardımcısına gönderir. İşte S. ile Y. arasında cereyan eden ameliye medyomluğun metapsişik diye adlandırdığımız safhasına misal olur. Burada dikkat edilince A. dan çıkan bir mesajın, II numaralı memleketteki dinleyicilere intikal edinceye kadar bir takım mutavassıt faaliyetler ve ameliyelerden geçerek bazı değişmelere tabi tutulduğu görülüyor ve bütün bu mutavassıt ameliyelerin artık o mesajı veren A ya değil, onu nakleden S, ile S nin emri altında hareket eden Y nin faaliyetine bağlı bir iş olduğu anlaşılıyor. Yine bu şematik izahattan anlaşılıyor ki A mesajını S ye verdikten sonra artık S nin o mesajı II numaralı memleketteki halka yayınlayıp yayınlanmıyacağını, yayınlanacaksa bunu hangi vasıtalarla, hangi yollardan ve ne suretle yayınlıyacağını düşünmez. Zira o vazifesini yapmıştır. Ve bundan sonraki işler artık ona ait değildir. İşte bu ameliyelerden ve faaliyetlerden haberi olmıyan ve I numaralı memlekette A ile S arasındaki muvasala şekil ve tarzlarını bilmiyen II numaralı memleketteki bir insan çıkıp ta: ya, yardımcı ile bu yardımcıyı emri altında tutan asıl spikeri veya spikere mesajı veren alimi birbirine karıştırır ve bunların vazifelerini anlıyamazsa kendisine tebliği nakleden yardımcıyı asıl tebliğin sahibi zannedebilir. Ve yahut bir az daha bilgisi müsait ise bu tebliğin asıl sahibinin spiker olduğunu iddiaya kalkar. Ve yahut ta burada spikerin çok mühim olan aktif rolünü görmez ve onu inkar ederek bu mesaj alıp verme hadisesinin alim ile yardımcı arasında doğrudan doğruya cereyan eden bir ameliye olduğunu zanneder ve alimin mikrofonda doğrudan doğruya yardımcıya hitap ettiğini düşünür. İşte bu üç ihtimale göre bugün spiritizma hadiseleri karşısında sık sık rastladığımız şu üç yanlış kanaat meydana çıkmaktadır:

1 – Tebliğin sahibinin, <<yardımcı>> olduğunu kabul eden materyalist görüş,

2 – Tebliğin asıl sahibini <<spiker>> sanıp alimi inkar eden metapsişikçi görüş,

3 – Ve nihayet tebliğ alıp verme ameliyesinin yalnız <<alimle>> doğrudan doğruya <<yardımcı>> arasında cereyan ettiğini kabul eden ve <<Spikerin>> faal mutavassıt rolünü ihmal eyliyen klasik spirit görüşü.

Bu son görüşe nazaran insan ruhunun hemen hemen medyomluk ameliyesinde pasif kalarak yerini spatyomdaki bir ruha terk edebilmekten başka rolü yoktur. Halbuki hakikatte ancak insan ruhunun emri altında bulunan beden, bu görüşe nazaran, spatyom varlığının doğrudan doğruya tasarrufu altına girmiş bulunmaktadır. Böyle bir düşünce bizim şimdiye kadar topladığımız delil ve müşahedelerin hiç birisiyle kabili ispat ve tahkik olmamıştır.

Dünyamızda medyomluk hadisesini vasıflandıran sübjektif tezahürler medyomluğun bu ikinci safhasına ait bir takım psiko – nörolojik hadiselerdir. Demek ki medyomluğun metapsişik safhası, psiko – nörolojik ameliyelerle tekemmül eden birtakım sübjektif hadiseleri ihtiva etmektedir. İşte bu, dünyada zahir olan medyomluğun sübjektif safhasını teşkil eder. Netekim bundan sonra mütalaa edeceğimiz üçüncü safha olan fizyolojik safha ise medyomluğun objektif safhasıdır. Şu halde medyomluğu, umumi bir tasnife tabi tutarak bir taraftan yukarıdaki gibi üç büyük safhaya ayırırken, onun dünyadaki tezahürleri bakımından ayrıca son iki safhasını ele alarak bunlardan birincisine sübjektif, ikincisine objektif safhalar da diyebiliriz.

Medyomluğun metapsişik veya sübjektif safhasında cereyan eden mihanikiyetler henüz tamamiyle malumumuz değildir. Fakat bu yolda ömürlerini tüketecek müteakip kıymetli araştırıcı dostlarımızın bir çok ilmi ve verimli müsbet neticelere varacaklarından katiyen şüphe etmiyorum. Biz şimdilik bu safhada anlıyabildiğimiz ve takdir edebildiğimiz bilgilerden tezimizin izahına yetecek kadar olan kısımlarını kısaca arzedeceğiz:

Perisprinin bedene asabi seyyale dediğimiz bir takım yarı maddi denecek kadar seyyal vasıtalarla bağlı bulunduğundan evvelce bahsetmiştik. Maddeye, yani bedene bağlı olan perisprinin bu asabi seyyaleye müteveccih olan hali az çok kesif ve dünya maddelerine yaklaşmış durumdadır. Daha doğrusu asabi seyyale veya buna benzer seyyal maddeler vasıtasiyle asabi cümlenin muhtelif fizyolojik ve psikolojik fonksiyonlariyle ilgili merkezlerine bağlı perispri kudreti, bu fonksiyonların icabatına uygun maddi imajları manalar haline ve keza manaları da imajlar haline kalbedebilecek derecede kesafet peyda etmiş, yani maddeleşmiş durumdadır. Bu hal dünyaya iniş vetirelerini icaplandıran kanunlara tabi bir iştir. İşte psişik safhada spatyomdaki bir ruhun almış olduğu ve yahut hatta bizzat kendisinde kendi kudretile teşkil etmiş bulunduğu manaları, medyomun veya herhangi bir insanın ruhu, perisprisinin bu maddi kabiliyetinin yardımiyle bir takım imajlara kalbeder ve bu imajları kendileriyle alakadar bulunan beyin merkezlerine, yine asabi seyyaleleri kullanarak nakleder. İşte bu imajlar beyin merkezlerine böylece nakledilince yine medyomun ruhu tarafından o merkezlerinde faaliyete sevkedilmesiyle derhal beşeri şuur ve idrak sahasına girerler ve medyomda sübjektif bir takım fikirlerin veya duyguların husule gelmesine sebep olurlar. İşte perispri ile asabi sistemin alakalı merkezleri arasında vukua gelen bu ameliye, medyomluğun metapsişik safhasını meydana getirir.

Ruhtan asabi sisteme böyle imajlar haline çevrilerek manalar geldiği gibi aşağıdan yukarıya, yani maddi dış alemden gelen imajlar da tersine yol katederek manalar halinde ruha da gidebilir. Yani dışarıdan gelip asabi merkezlerde yerleşen dış aleme ait imajlar ve semboller asabi seyyale yoluyla bu merkezlerin alakalı bulundukları perispri aksamına intikal ettikten sonra perisprinin maddi ve ruhi temas sahaları arasında tekrar manalara çevrilip ruha naklolunurlar. Demek ki burada perisprinin iki türlü temas sahasını birbirinden ayırmak mecburiyetinde kalıyoruz. (1) Bunlardan birisi perisprinin maddeye, yani asabi sisteme bağlanan maddi temas sahası, diğeri ise kendisini ruha bağlıyan ruhi temas sahasıdır. (1) Şu halde dünya realitesinden henüz kurtulamamış bir perispriyi kabaca, iki kutuplu bir meksefeye benzetebiliriz. Bu kutuplardan birisi tekamül icabı olarak muvakkaten geçireceği hayat safhalarına ait maddelere ve hadiselere bağlı olan maddi, diğeri ise tamamen seyyal ve ruhun her türlü emri ve tesiri altında bulunan ruhi kutbudur. Perisprinin bu maddi ve ruhi kutupları (1) arasındaki fark şudur. Maddi kutup, bağlı bulunduğu madde evsafına uygun bir takım imajların ve sembollerin hatırasını ve izlerini taşır, ruhi kutup ise tamamen ve yalnız ruhi manalarla ilgili vibrasyonları ihtiva eder. İşte dünyadan henüz yeni ayrılmış bir ruhun az çok bir müddet ruhi hayata avdet edemeyip te hala dünya realitesinde yaşamak suretiyle bir şaşkınlık hali geçirmesinin mihanikiyetini bu noktada aramak lazımdır. Zira maddeden kati olarak kurtulmuş bulunmasına rağmen böylelerinin perisprilerinin maddi kutbu henüz faaliyettedir. Yani lüzumu derecesinde spatyomun yüksek seyyaliyeti mertebesine henüz intibak edememiştir. Ve bu yüzden hala dünya imaj ve sembollerinin hatırasını ve izlerini taşımaktadır.

Hülasa medyomluğun metapsişik safhası, perisprinin madde ile olan temas sahasının, asabi seyyaleleri kullanarak asabi merkezlerle olan mütekabil münasebetlerini ifade eden ve medyomda bir takım sübjektif fikir ve duyguların husulüne sebep olan psiko – nörolojik bir safhadır. Mesela perisprinin asabi seyyalelerle temas sahasında görme sistemiyle alakalı imajlar husule gelmiş ise bu imajlar doğrudan doğruya asabi cümlenin bu nahiyelerinde birleşir ve medyomda sübjektif bir takım rüyet imajlarının doğmasına sebep olur. Bu takdirde medyom, dünyada mevcut olmıyan bir takım şekilleri görür. Bittabi bizim burada yaptığımız gibi bunları spiritik bir izaha tabi tutmıyan, akıl hekimleri bu hadiseye sadece allusinasyon deyip geçivermektedirler. Demek ki <<allisinasyon>> lar, ruhta mevcut olan manaların metapsişik yollardan geçerek insanda imajlar halinde husule getirdiği sübjektif duyguların idrak olunmasından ibaret hadiselerdir. Binaenaleyh bunların asıl menşeini o insanın bizzat kendi ruhu teşkil edebileceği gibi, yine o medyomun ruhuna her hangi bir metapsişik yoldan, telkin vasıtasiyle imajlar gönderen başka bir insan veya psişik muvasala yoluyla manaları yerleştirmiş bulunan bir yabancı ruh, yani spatyomdaki bir varlık ta bu imajların kaynağı olabilir. Bunları birbirinden ayırt etmek, görünmiyen ve sesleri tamamiyle birbirine benzeyen iki insanı yalnız sözlerindeki manalara bakarak birbirinden ayırt edebilmek kadar ve hatta bazen ondan da güç bir iş olur

(1) – Unutulmasın ki buradaki tabirler de tamamiyle maddi ve ancak anlayışımıza göre kullanılmıştır. Başka türlü ifadeye imkan bulamadık.

Medyomluğun metapsişik safhasındaki imajlar çok çeşitlidir. Bunlar üzerinde ayrıca durmamıza lüzum yoktur. Bunlar beş his organını ilgilendiren bir takım üç buutlu kaidelere tabi maddi teşekküllerdir. Bu suretle medyom bir hayal görür, bir ses işitir, bir koku, bir tat, bir temas hissi duyar. Bundan başka kendisinde korku, kin, düşmanlık, şefkat, sevgi ve sair bir sürü duyguları manalandıracak maddi hadiseler içinde sübjektif olarak yaşar. Bütün bunlar sansoryel ve santimantal ruh hallerini insan müdrikesinde canlandırmağa vesile olan basit veya mudil şekillerde husule gelmiş maddi imajlardır, sembollerdir. Bu imajların insan müdrikesinde meydana çıkması, insanın muhtelif psiko – nörolojik hallerinde vaki olur. Mesela alelade bir uyku esnasında rüya tarzında olur, bir komada, bir baygınlık, bir dalgınlık sırasında hezeyanlar halinde vukua gelir. Uyanık halde iken doktorların allusinasyon diye isim taktıkları şekilde olur, vecit hallerinde müteal birer rüyet olarak tezahür eder. Fakat insanın, muhtelif psiko – nöroloji hallerine göre vaki olan bütün bu hadiselerin mütalaası yapılırken düşüncesini karıştırarak dağıtmaması lazım gelir. Zira bunların esasları birdir. Asabi sistemin, muhtelif iş görünümüne ve muhtelif lokalizasyonuna göre tezahürleri ayrı ayrıdır. Bütün bu çeşitli imajlar menşelerini, bir az evvel de arzettiğim gibi o insanın doğrudan doğruya kendi ruhundaki manalardan alırlar. Bu manalar da yine arzettiğim gibi ya entrensek yani bizzat o insanın ruhunda teşekkül etmiş ve yahut ta ekstrensek, yani ruha dışarıdan, başka bir varlık tarafından gönderilmiş faktörlerdir.

ÜÇÜNCÜ SAFHA

( Fizyolojik ve fizik safha )

Yine kısaca yukarıdaki radyo hikayesine dönüyorum:

Alimden alınan mesaj spiker vasıtasiyle ve onun isteğiyle II numaralı memleketteki yardımcısına vardıktan sonra her hangi bir sebepten dolayı yardımcı tarafından dışarı aksettirilmiyebilir. Bu takdirde bu mesaj yalnız spiker ile yardımcısı arasında kalır. Ve dış alemce malum olmaz. Bundan evvelce sübjektif safha diye bahsetmiştik. Fakat spikerin talimatı ve yardımcısının imkanları dahilinde bulunan bu tebliğat muhtelif yollardan muhtelif şekillerde harice, yani II numaralı memleketteki insanlara yayınlanabilir. İşte buradan itibaren medyomluk hadisesinin objektif, yani üçüncü safhası başlamış olur ki biz buna fizyolojik ve fizik safha diyoruz. Bu son safha da tıpkı evvelki safhada olduğu gibi medyomun ruhunun kendi bedeni üzerindeki hakimiyetini şu veya bu imkan dahilinde, şu veya bu şekilde kullanması faaliyetiyle meydana gelir. Esasen bundan evvelki safha hakkında düşünmüş olduğumuz bu hali onun bir ileri doğru temadisi sayılan bu üçüncü safha hakkında da ayni tarzda düşünmemiz ve kabul etmemiz doğru olur. Şu halde evvelkinde olduğu gibi burada da her hangi bir ruhun dünyaya perispri ile inerek her hangi bir medyomun eline, koluna, hançeresine veya dışarıdaki her hangi bir şeye, mesela bir masaya, bir iskemleye, bir kurşun kalemine tesirler icra edip onları harekete getirebileceğine ve yahut dış hadiselerden doğrudan doğruya tesirler ve intibalar alabileceğine inanmak hakikate uygun bir iş olmaz kanaatindeyiz.

Bu safha, medyomluğun objektif safhası olunca medyomluğu dış alemde vasıflandıran tezahürlerin de bu safhada görüleceği anlaşılır. Evvelki safhada sübjektif olarak medyomun müdrikesinde yerleşmiş olan imajların yine medyomun ruhi faaliyeti ile dış aleme çıkarılarak ifade edilmesi bir takım fizyolojik ve fizik vasıtalarla ve imkanlarla mümkün olur. Medyomluğun bu safhasına alt fizyolojik vetireleri kısaca şu tarzda şematize etmek istiyoruz:

Bundan evvelki safhada arzettiğim gibi perispri ile asabi sistem arasında cereyan eden ruhun imajinatif faaliyetleri bir takım imajların asabi sisteme dahil olmasına sebep oluyordu. Bu safhada ise bu imajların fizyolojik olarak mutat veya gayri mutat yollardan geçerek muhtelif organlarda bir takım tesirlerin ve hareketlerin husule gelmesi bahis mevzuudur. İşte bu hal sübjektif imajların birer objektivasyonu, yani onların dışarıda gerçekleşme halleri sayılabilir. Bu gerçekleşme hali, biraz sonra arzedeceğimiz gibi, beynin aktif veya pasif olarak iki tarzdaki vasıtalığına göre iki türlü tezahür gösterir. Fakat bunların her ikisi de ayni bir psiko – fizyolojik faaliyetin neticesidir.

Biz öyle zannediyoruz ki medyomluk bahsi ile müştegil araştırıcıların bir çoğu medyomluğun yalnız bu safhası üzerinde durmuş ve bu safhada cereyan eden bazı tezahürleri medyomluğun tarif ve taksimatında birer esas olarak kabul etmiştir. Böyle olunca bu hadiselerin hemen arkasında onların illetlerini görmek zarureti hasıl olacaktı ve öyle olmuştur. Ve işte bunun içindir ki bu üçüncü safhadaki tezahürleri meydana getirenlerin doğrudan doğruya ruhlar olduğuna bugün de inananlar çoktur. Fakat elimizdeki müşahede ve ilmi neticelere göre biz böyle bir kanaati doğru bulmamakta kendimizi mazur görüyoruz.

İzahata girişmezden önce medyomluğun bu yeni görüşe nazaran üçüncü safhasının ayrıca bir tasnifini yapmak zarureti hasıl oluyor. Bu yapıldığı takdirde görülecek ki klasik telakkiye göre bütün medyomluk hikayesi arzetmekte olduğumuz yalnız bu üçüncü medyomluk safhasının şümulü dahilinde kalmış bulunmaktadır. Sübjektif bazı ruh hallerinin dış aleme bir intikal safhası olan medyomluğun bu safhasının cereyanına ait bir takım ifade vasıtaları mevcuttur ve bu vasıtaların tenevvüü, medyomluğun objektif tezahürlerinin türlü çeşitlerini meydana getirir. Biz bu vasıtaları iki büyük guruba ayırıyoruz:

A) Medyomun mutat morfolojik organları,

B) Medyomun yine ruhi faaliyeti neticesinde husule getirmiş olduğu bir takım neoformasyonlar (radyasyonlar, ektoplazmik teşekküller.)

A) MUTAT MORFOLOJİK ORGANLAR :

Bunlar gerek morfoloji, gerek fizyoloji bilgilerinin yardımiyle malum olmuş ve tetkik edilmiş beden aksamıdır. El, ayak, hançere v.s. gibi. Bu mutat organlarla vukua gelen medyomluğa ait tezahürleri üç kısma ayırarak mütalaa ediyoruz.

BİRİNCİ KISIMDAKİ TEZAHÜRLER :

Bunlar el ve ayak gibi organların husule getirdiği doğrudan doğruya hareket halinde görülen tezahürlerdir. Bu kısımdaki tezahürlerin husulünde bilhassa ellerin büyük rolü vardır. Eller en kaba hareketlerden en ince ve mudil hareketlere kadar her türlü faaliyete vasıta olurlar. Bunların en basitine misal olarak medyomun önünde duran bir masaya yumruklariyle vurmasını gösterebiliriz. Bu tarzda, harfler sayılarak basit tebliğler alınabilir. Ve yahut her hangi bir fikir ifade edilebilir. Yine bu zümreden olmak üzere medyom eliyle bir masayı, iskemleyi iterek, çekerek, döndürerek etrafındakilere bazı şeyler anlatabilir. Hatta daha ileri de giderek bir fincanı parmağıyla evvelden hazırlanmış harflere doğru iterek bir takım manalı kelimeleri de teşkil edebilir. Ve nihayet malum olduğu gibi, eliyle mükemmelen her dilden yazılar yazabilir. Bu birinci kısımdaki tezahürler arasına klasik tasniflerde zikredilmiş olan, adale kuvvetine bağlanabilecek bütün medyomluğa ait hadiseler sokulabilir. Mesela el, ayak v. s. ile eşyaların bütün hareketleri, hatsi veya otomatik medyomluğa ait yazıların her türlüsü bu kısma ait tezahürlerdir.

İKİNCİ KISIMDAKİ TEZAHÜRLER :

Bunlar ses ve söz hasıl etme organlariyle ilgili olan tezahürlerdir. Gerek kelime halinde, gerek kelimesiz sesleri çıkarmak üzere ses cihazının faaliyete geçirilmesiyle vukua gelir. Buradaki fizyolojik vetireler esas itibariyle birinci kısımdakiler gibidir. Yazı yazmak üzere bir kolun vaki olan hareketi ile, ses çıkarmak için hançerenin vukua gelen hareketinin fizyolojik manası birbirinin aynidir. Bu kısımdaki hadiseler nida, hayret, sevinç, sayhalarından korku, ıstırap, ümitsizlik iniltilerinden tutun da en yüksek manaları taşıyan büyük bir hitabet kudretindeki, ölmüş veya yaşıyan dillerle yapılan konuşmalara kadar bütün ses tezahürlerini ihtiva eder. Klasik tasniflerdeki enkarnasyon medyomluğu halinde görülen otomatik konuşmalar, hatsi medyomluk hallerindeki yüksek tebliğatı nakleden ifadeler, ağlamalar, gülmeler, bağırıp çağırmalar hep bu kısımdaki tezahürler meyanında bulunan hadiselerdir ve tıpkı birinci kısımdaki tezahürlerde olduğu gibi bunların hakiki menşelerinin entrensek mi, yoksa ekstrensek faktörler halinde mi olduğunu tayin etmek büyük bir melekeye, tecrübeye ve kudrete vabeste ve bir insanı ancak bir iki görüşme ile tanıyabilmek kadar zor bir iştir.

ÜÇÜNCÜ KISIMDAKİ TEZAHÜRLER :

Tavır ve hareketler, mimikler, jestler, bakışlar, v.s. gibi bir takım hallerle bazı manaların ifade edilişi tezahürlerini bu kısımda mütalaa ediyoruz. Medyomun yüzü değişir. Mutat halinde iken kendisinde görülmiyen başka bir varlığın haince, zalimce yüz ifadeleri onda peyda olur. Hele ekseriye vaki olduğu gibi bir de buna karakteristik ses değişiklikleri – ikinci kısımda söylediğimiz mihanikiyetle – inzimam ederse o zaman klasiklerin enkarnasyon medyomluğu diye tarif ettikleri bir medyomluk tablosu meydana gelir. Ve bu tablo <<hain, yabancı bir ruhun, medyomun ruhunu bedeninden kovarak onun yerine o bedene kendisi yerleşmiş>> olduğu zehabını etraftakilere verebilir. Halbuki ortada böyle bir şey yoktur ve bu hadise şöyle cereyan etmektedir: Medyomun sübjektif imajları, bilahare izah edeceğimiz mutat veya gayri mutat bir takım fizyolojik yollardan geçerek santrifüj sinirler vasıtasiyle muhiti adelelere akseder. Orada medyomun ruhundaki manalara göre bazı gerilmeler, gevşemeler husule getirir ve bunun neticesinde de yukarıdaki tablo meydana gelir.

B) Mutat olmıyan neoformasyonlar (Radyasyonlar ve ektoplazmalar.)

Bu gurupta mütalaa edeceğimiz hadiseler, mahiyetleri itibariyle A gurubunda mütalaa etmiş olduklarımızdan ayrı şeyler değildir. Bunlar da yine medyomun ruhi faaliyeti neticesinde meydana çıkmış bir takım mutat dışı ve muvakkat neoformasyonlardır. Ve henüz resmi fizyoloji sahasında bu neoformasyonlar tetkik edilmemişlerdir. Biz gerek A ve gerek B guruplarındaki hadiseleri, görünüşlerini nazarı itibara alarak didaktik bir kolaylık olmak üzere iki kısımda mütalaa etmeyi muvafık gördük. Zira her iki guruptaki hadiseler de uzviyete ait organlar vasıtasiyle husule gelmiş olmakla beraber bu organları teşkil eden maddelerin birbirinden farklı seyyaliyet derecelerinde bulunmaları, bu hadiselerin çeşitli tahavvülatının meydana gelmesini intaç etmiştir. Binaenaleyh ikinci gurupta mütalaa edilecek Neo – formasyonların normal beden organlarına nazaran daha seyyal halde bulunacaklarını kabul etmiş oluyoruz demektir. Esasen insanlardaki muhtelif karakterli bir takım radyasyonların mevcudiyetinin hayati bir netice olduğunu kabul etmek lazım gelir. Ve bu hakikati şimdiye kadar sezmiş bulunanların da adedi çoktur. Resmi akademisyenlerin kabul ettikleri uzviyetten çıkan hararet, elektrik, manyetik amiller; manyetizörlerin avraları, manyetik seyyaleleri; Okültist bazı araştırıcıların formpanseleri, Colonel de Rochat’ın hassasiyet ve hareket eksteryorizasyonları ve nihayet spirit dostlarımızın ektoplazmaları, fantomları materyalizasyonları, fotoğraf plaklariyle alçılar ve isli kağıtlar üzerine tesir ederek onlarda bazı izler bırakan veya daha kaba maddeleri harekete getiren görünmez amilleri (agent) hep B. gurubundaki mütenevvi hadiselerin husulüne sebep olan organik yeni teşekküllerdir. Burada ehemmiyetle üzerinde durmak istediğimiz nokta şudur: Ne bu radyasyonlar, ne de bu ektoplazmik teşekküller ruha değil, bedene ait materyellerdir. Uzviyetin bir kolu, ağzı veya burnu, ruhla ne şekilde ve ne dereceye kadar münasebette bulunuyorsa bunların da ruhla olan münasebeti ancak o kadardır ve ölümü müteakip uzviyetin bütün maddi elemanları gibi bunlar da dünyada kalacak ve öbür aleme götürülüp getirilemiyecektir. Keza Medyomun perisprisi, bundan evvelki izahlarımızda gösterdiğimiz gibi, mesela kol, hançere vs. gibi organlarını nasıl fizyolojik yollardan, yani vasıtalı olarak bir takım daha seyyal diğer mutavassıt maddeleri kullanmak suretiyle harekete getiriyor ve kullanıyorsa bu neo – formasyonlarını da belki biraz daha mudil ve vasıtalı fizyolojik yollarla öylece kullanmaktadır.

Bu mülahazalardan sonra, tezimizin müdafaası lehine kullanabileceğimiz tabii bir netice ile karşılaşıyoruz: Madem ki bu yeni organik teşekküllerin perispriye olan münasebeti medyomun diğer normal organlariyle olan nisbeti gibidir, o halde evvelce belirttiğimiz gibi yabancı bir ruh, bir medyomun bu mutad organlarından birisine nasıl doğrudan doğruya müessir olamıyorsa ayni sebep ve zaruretlerden dolayı onun bu muvakkat neo – formasyonları üzerine de doğrudan doğruya tesir edemez. Ve mesela bedeninden ayrılmış bir varlık, bir celsede medyomun kolunu yakalayıp ona nasıl yazı yazdırıyorsa tıpkı bunun gibi bir <<materyalizasyon medyom>> unun ektoplazması üzerine doğrudan doğruya tesir ederek onunla kendi perisprisini kesifleştiremez ve böylece asistanlara görünmek kudretini elde edemez.

(B) gurubundaki tezahürleri başlıca iki kısma ayırarak mütalaa edersek daha istifadeli bir tetkik imkanını etmiş oluruz:

1 – Bir çok cansız maddelerde olduğu gibi bütün canlılardan ve bilhassa insanlardan bir takım radyasyon çıkar. Tabii hallerde de mevcut olan bu radyasyonlar bazı şartlar altında ve insan ruhunun hususi bir faaliyeti neticesinde şiddetlenir. Ve bu suretle bir takım kudretler kazanarak ruhun maksatlarına uygun bazı manaların dış alemde, yani insan bedeninin haricinde muhtelif imajlar ve sembollerle ifadesine vasıta olur. Bu radyasyonlar ruhun müessiriyeti altındaki hayati bir takım iş görümleri neticesinde meydana çıkarılarak çeşitli transformasyonlara tabi tutulmuş çok ince partiküllerdir. Bu radyasyonlar ruhun faaliyeti derecesinde diğer maddelerin partikül arası münasebetlerine tesir ederek maddelerin bünyelerinde bazı değişmelerin husulüne sebep olur. Partiküllerin birbirine nazaran vaziyetlerindeki nizam ve tertip, itici ve çekici kuvvetlerin muvazene halinde bulunan tesirlerine göre devam eder. Mesela bu partikülleri birbirine yaklaştırıcı kuvvete karşı, onu tadil edici bir diğer kuvvet ortaya çıkarsa bu partiküllerin birbirinden uzaklaştırıcı kuvveti serbestleştirip yaklaştırıcı kuvvete galebe çalar bu halin neticesinde o maddenin partikülleri birbirinden uzaklaşır. Bu hal ise muayyen hacimdeki maddi kütle kıymetini küçültür. Mesela muayyen hacimde X adette molekül varsa ayni hacimde bu defa X/2, X/4, X/10, X/50 ilh… adetlerde molekül olur. Yani o madde gittikçe seyyaliyet kesbeder. Halbuki biz kaba gözümüze nazaran, ancak muayyen bir hacimde muayyen bir miktarda atom ve partikül bulunmadıkça onu bir maddi kütle halinde göremeyiz. Yani yalnız bir tek atomu veya bir tek molekülü gözümüzle göremeyiz. İşte yukarıda söylediğimiz gibi muayyen hacimdeki atomların veya moleküllerin adedi böylece birbirinden her hangi bir dereceye kadar uzaklaşınca artık onlar bizim gözümüzle göremiyeceğimiz bir seyyaliyet haline düşerler ki ispirtizma celselerinde görülen bazı demateryalizasyon hadisesini böyle izah ederiz. Netekim o medyomdan çıkan ve moleküller arasındaki yaklaştırıcı kuvveti tadil eden radyasyonların tesiri kaldırılınca yine yaklaştırıcı kuvvetin eski haline avdet eden tesiriyle moleküller birbirine yaklaşır ve eski şekillerinde veyahut yine her hangi bir elektromanyetik sahadaki kinetik tesirlere tabi oluyorsa o tesirleri idare eden form penselere göre başka şekillerde gözlerimize görünür vaziyete girer ki buna materyalizasyon deriz.

Bundan başka medyomların radyasyonları yine yukarıdaki gibi cisimleri, yani molekülleri ve atomları arza yaklaştırmağa sayeden kuvvete karşı, onu az çok tadil edici zıt bir hareket istikameti takip edebilir. Bu takdirde radyasyonun bu zıt hareketinin şiddet ve kudreti derecesine göre o cisme tesir eden arza yaklaştırıcı kudret zaafa uğrar ve bunun neticesinde bu kudretle onu arzdan o cismi uzaklaştırıcı kudret lehine olarak, bozulur. Bu da o cismin o nisbette arzdan uzaklaşmasına, yani anladığımız manada cismin hafifleşerek temas vaki olmadan kendi kendine havalanmasına ve yerden kalkmasına sebep olur. İşte ispirtizma celselerinde görülen levitasyon hallerini biz böyle izah ederiz. Mesela bir masa yerden böyle kaldırılıyor, bir medyom iskemlesiyle birlikte yerden tavana kadar böyle havalanıyor. Ve nihayet eşyalar böyle hafifleştiriliyor veya böyle ağırlaştırılıyor. Bir medyomdan veya insandan muhtelif şiddet derecelerinde çıkan bu radyasyonlar, o medyomun etrafında bazen oldukça uzak mesafelere kadar gidebilen ve radyasyonların şiddetlerine göre muhtelif derecelerde kudretler halini arzeden elektromanyetik bir saha teşkil ederler ve bu saha ile alakalanarak oraya dahil olan diğer bütün moleküller ve partiküller bu kudretin şu veya bu şekilde tesirine tabi olmaktan kendilerini kurtaramazlar. Bu suretle medyomun, ekseriya otomatik iradesinin tesiri altında maddeler üzerinde vaki olan partiküller arası müdahaleleriyle bu maddeleri tahrik etmek, hatta demateryalise etmek, uzak yerlere nakletmek veya sans organlarımıza ses, ziya, sühunet, tazyik v.s… tarzında tesirler icra etmek gibi tezahürler meydana gelir. Bunların husulündeki fizyolojik ve fizik kaideler ve mihanikiyetler, hususi teknik vasıtalara müracaat edilerek araştırılıp bulunması icap eden yüksek bir mevzuu sayılmalıdır. Bu mevzuu bir biofizik anlayışı ile tetkike koyulacak olan müstakbel araştırıcıların, bu sahada çok mühim ve şayanı dikkat neticelere varacaklarına ben şahsen kani bulunuyorum.

Halen revaçta olan diktafon aletleri bize bu hususta basit bir fikir verebilir. İnce bir çelik telden geçirilen bir seyyalenin yardımı ile o alete verilen seslerin hepsi bu telde uzun müddet zapt ve tesbit edilebiliyor ve istenildiği anda bu sesler aletten tekrar alınabiliyor. Fakat bu telden bir elektrik cereyanı geçirilince bütün bu sesler bir anda silinip ebediyen kayboluveriyorlar. Demek ki burada sesi çıkaran unsur bu tel değildir ve tel bu unsura ancak bir desteklik vazifesi yapmaktadır. Burada asıl sesi zapteden unsur telin partiküller arası sahalarında yerleşmiş bulunan ve ses vibrasyonlariyle alakalanan bir seyyaledir. Netekim bu seyyale her hangi yeni bir cereyanla süpürülünce ortada bu seslerden hiçbir eser kalmamaktadır. İşte bir telin böylece zaptedebildiği seyyaleler olduğu gibi bir evin duvarının, mümteziç havai – esiri bir vasatın veya her hangi bir şeyin partiküller arası sahalarında yerleşebilecek ve kendileriyle alakalı bir takım imajları hamil vibrasyonları zapt ve tespit edebilecek seyyaleler de vardır. Ve demin bahsettiğimiz neo – formasyonlara ait organik radyasyonlar bu seyyaleler meyanında bulunur. İşte bize göre <<fizik medyom>> denilen medyomların göstermiş oldukları maddi tezahürler, onların bedenleri dışında böylece teşkil etmiş oldukları elektromanyetik bir saha dahilinde – Ruhi kudretleriyle – husule getirdikleri bir takım imajlara bağlı hadiselerdir. Mesela rapslar, ziyadar cisimler, masaları, iskemleleri ve diğer eşyayı tahrik eden telekinetik amiller, levitasyonlar, fotojenik tezahürler, atmosferde işitilen her türlü sesler ve gürültüler, kendi kendine çalınıyormuş gibi görünen bir müzik aleti üzerindeki tesirler hep doğrudan doğruya medyomun ruhunun bedeni üzerinde muhtelif tarz ve şekillerde vaki müessiriyeti ile hususi tertipte ve psiko-fizyolojik yollarda husule getirilmiş eserlerdir.

Bu radyasyon bazen o kadar seyyal ve onların yukarıda teşkil ettikleri sahalar maddi kavrayışımızdan o kadar uzaklaşmış bulunur ki bu sahalarda husule gelen imajlar – seyyaliyetleri dolayısıyla – herkes tarafından idrak olunamazlar. Bunlar ancak, yine bu tertipten radyasyonlar neşredebilen ve radyasyonları bu elektromanyetik sahadaki radyasyonlarla alakalanan insanlar tarafından hissedilebilirler. İşte telepat, vuvayan ve hatta daha kaba ve maddi tertipteki radyestezist gibi hassas insanların kabiliyetleri de bu yoldan en iyi şekilde izah edilebilir kanaatindeyim. Onun içindir ki böyle elektromanyetik bir sahanın mevcut bulunduğu yerlerdeki imajları – mesela bir fantomu – başkaları görmediği halde hassaslar veya vuvayan kimseler pekala görebilirler veya herhangi bir tarzda duyabilirler. Keza ayni hassas şahıs böyle bir sahada bir defa görmüş olduğu bir fantomu başka bir defada görmiyebilir ve ondan sonra tekrar görebilir. Zira onun, bu fantomu görebilmesi, biraz evvel zikrettiğimiz gibi, kendisinden çıkacak olan radyasyonlara ve bu radyasyonlarla o elektromanyetik sahadaki imajları taşıyan seyyalelerin alakalanmalarına bağlı bir iştir. Halbuki her hassastan ve her insandan her zaman ayni şiddet ve mahiyette radyasyonların çıkması mümkün değildir. İnsanın mütemadiyen değişen ruh hallerinin, muhit şartlarının, dışarıdan gelen tesirlerin, fizyolojik faaliyetlerin bu durum üzerinde bazen çoğaltıcı, bazan da azaltıcı tesirleri vardır. Korku, tek fikir üzerine dalgınlık veya diğer heyecan hallerinin, binefsihi yapılmış telkinlerin tesiri de bunların arasında bulunur.

Hülasa bütün bu seyyal neo – formasyonlar ne ruhturlar, ne de perispri. Ve bu yoldaki teknik vesaitin tekemmülü nisbetinde bu neo – formasyonlara ait bir çok hakikatler meydana çıkarılabilecektir. Fakat ne olursa olsun bu sahada bulunacak olanların hiç birisi ne ruh olacaktır, ne de perispri. Bilakis bir el veya parmak nasıl maddi organizmanın bir cüzü ise bunlar da öylece ancak maddi organizmanın birer cüzü olarak görüneceklerdir. Ve bunlar üzerinde çalışacak müstakbel spirit alimler bu tezahürlere birer desteklik yapan partiküllerin ruh veya perispri olduğunu isbat etmek için değil, insan uzviyetinden ifraz olunmuş bu maddi partiküller üzerindeki perispri faaliyetinin şekli ve tarzlarını tesbit için çalışacaklardır.

Medyomluğun üçüncü safhasının A. gurubundaki hadiselerde olduğu gibi burada da, teşekkül eden imajlar, tamamiyle medyomun kendi ruhunun, daha doğrusu perisprisinin bedeni üzerindeki müessiriyetini kullanarak teşkil ettiği maddi vibrasyonların tezahürleridir. Burada hakikaten bir formpanse hali vardır. Buradaki mihanikiyetin kısaca şeması şudur: Ruh ya bizzat kendi malı olan veya başka bir varlıktan intikal ederek kendisinde yerleşmiş bulunan manaları, tıpkı A. gurubuna olduğu gibi, perisprisinin asabi seyyalelerle olan temas sahasının maddi karakteri vasıtasiyle bir takım imajlar haline sokar ve bu imajları beynin muhtelif alakalı merkezlerine yerleştirir. Ve asabi sistemin yardımı ile biraz evvel arzettiğimiz tarzda o imajları, muhitte teşkil etmiş olduğu elektromanyetik sahada ses, söz, şekil v.s…. halinde dış aleme intikal ettirir. Binaenaleyh bir medyomun eliyle medyomluğa ait veya otomatik bir yazı yazması nasıl fizyolojik bir hal ise bunun gibi, neo – forme vasıtalarla meramını bir takım şekiller ve imajlar halinde dışarıdakilere ifade etmesi de yine fizyolojik bir haldir. Keza medyomun, bedeni dışında teşkil ettiği elektromanyetik sahalardaki şekil ve imajların manalarının da hakiki menşelerinin medyomun ruhundan mı, yoksa yabancı bir varlıktan mı geldiğini ayırt etmek, bundan evvelki safhalarda ve guruplardaki tezahürlerde olduğu kadar güç ve bazan da imkansız bir iş olur. Buna binaen her hangi bir celsede işitilen gayri mutad bir sesin veya görünen bir fantomun muhakkak yabancı bir ruhtan gelmiş olması zarureti yoktur. İşte vaktiyle Mme. Blawatski’nin Amerikada ölü veya diri istediği eşhastan bazılarını materyalize edip asistanlara göstermeği bir eğlence mevzuu yapmasını, bazı insanların korku ile kafalarında kurmuş oldukları imajları görmelerini ve hatta diğer sensitif kimselere de gösterebilmelerini ele alarak, spiritizmayı yıkmağa bunlarla muvaffak olabileceklerini sanan bazı anti – spirit dostlarımıza bu mevzuu burada kullandığımız gözle de yeni baştan tetkik ederek görmelerini tavsiye ederiz.  Eğer bu naçiz tavsiyemizi tutarlarsa badema bu gibi müşahedeleri spiritüalizma aleyhinde birer silah olarak kullanmağa cesaret edemezler sanırım.

II – Şimdi, medyomluğun fizyolojik safhasının B. gurubundaki ameliyelerinin ikinci kısımdaki tezahürlerine geçiyorum. Burada söylenecek fazla söz kalmamıştır. Zira bu kısımdaki hadiseler, birinci kısımdakilerin biraz daha maddileşme yolunu tutmuş tezahürlerinden başka bir şey değildir. Bu kısma B.gurubunun ektoplazmik safhası da diyebiliriz. Çünkü, şimdiye kadar spiritüalizma aleminde ektoplazma veya talaplazma diye tanınmış bir cevherin mevcudiyeti, bu kısımdaki tezahürlerin karakteristliğinin meydana gelmesine sebep olmuştur. Demek ki burada medyom, bedeninden yine kendi ruhi kuvveti ile çıkarmış olduğu ektoplazma cevherinin maddi evsafından istifade ederek, biraz evvel bahsettiğimiz birinci kısımdaki imaj ve sembolleri, herkesin duyup idrak edebileceği bir kesafet haddine kadar maddileştirmektedir. Bu bakımdan buna materyalizasyon safhası da diyebiliriz. O halde burada biraz bu ektoplazma mefhumu üzerinde durmamız kafi gelecektir.

Ektoplazma, birinci kısımda zikrolunan radyasyonların ileri derecelerde maddileştirilmesinden hasıl olan yeni teşekküllerdir, yani neo – formasyonlardır. Burada perisprinin beden üzerinde – hemen hemen dağıtıcılık derecesine varan – bir demateryalizasyon ameliyesi bahis mevzuudur. Bu kısımdaki neo - formasyonun maddiyet derecesini göz önünde tutarak buna yeni organların teşekkülü, yani neo – organizasyon da diyebiliriz. Bu nasıl olur, Neo – organizasyon, ve klasik tabiriyle materyalizasyon hadisesi, medyomun kendi bedeninden ve biraz da o celseye iştirak eden zevatın bedenlerinden bazı partiküllerin ayrılmasiyle müterafik bir hadisedir. Şu halde bu hadiseye bir <<demateryalizasyon>> ameliyesinin tekaddüm etmesi lazım gelmektedir. Bu ameliyelerin nasıl cereyan ettiği hakkında ruh dostlarımızdan biriyle konuşurken ondan aldığımız bazı kıymetli bilgilerden şu neticeyi çıkarıyoruz:

Biliyoruz ki bir insan bedeni milyonlarca canlı ve ruh sahibi hüceyreden müteşekkildir. Yani bir insan nasıl kendi beden faaliyetlerinde müstakil bir ruh sahibi varlık ise onun bedenini teşkil eden hüceyrelerin her biri de öylece müstakil, fakat umumi beden organizasyonu nizamında insan ruhuna bağlı birer ruha maliktir. (1)

Bir medyomun dışarıda bir neo – organizma kurmak üzere bedeninin her hangi bir kısmını demateryalize edebilmesi için evvela bu kısmı teşkil eden hüceyrelerin ölmüş olmaları lazımdır. Bilhassa medyomluğun henüz iptidai inkişaf sahalarında bu ölüm hadisesine ait bazı tezahürleri tecrübeli bir göz kolaylıkla takip edebilir. Medyom, gayri mutad bazı hayati faaliyetlerle adeta vücudunu zehirlemeğe çalışır. Yani hüceyrelerin yaşamalarına zarar verici bir takım zehirli maddeleri uzviyetinde toplamağa başlar. Bu gayri mutad faaliyetlerden birisi de mesela Kussmaul tipindeki teneffüs hareketleridir. (2) Bu hareketlerin neticesinde organizmada yavaş yavaş bir takım muzır maddeler toplanmağa başlar. Ve bunlar, hatta insanın koma haline girerek ölümüne bile sebep olabilir. Bununla beraber biz bir medyomda bu nevi teneffüslerden birbiri arkasına 60 – 70 tanesinin yapıldığını gördüğümüz halde medyomun umumi sıhhatinde hiçbir bozukluğun vukua gelmediğine şahit olduk. Yalnız o, bittabi derin bir trans halinde bulunuyordu.

(1) – Ruh ve Kainat – Dr. Bedri Ruhselman İstanbul – 1946 C.II.P. 439-440.

Fakat böyle birbiri arkasına bu kadar derin nefes alıp vermenin fizik medyomluğundaki manası ne olabilir? Bu teneffüs neticesinde hasıl olan zehirleyici maddeler, medyomun perisprisinin tayin ettiği istikamette bütün bedenine ve bilhassa – beyin gibi bedenin hayati işler bakımından nazik olan kısımlarına dokunmadan – doğrudan doğruya demateryalize olması matlup nesiçler ve organlar üzerinde toplanıyor. Ve nesiçlerin bir kısım hüceyreleri bu anormal müterakim maddelerin tesiriyle ölüyor. Bu suretle ölmüş hüceyreler artık cansız alelade maddeler haline girmişlerdir. Perispri muvakkaten cansızlaştırdığı bu hüceyrelerden kalan uzvi maddeleri, fizyoloji ve fizik bilgilerimizin henüz aydınlatamadığı çok mahirane bir kudretle belki molekül, belki de atom guruplarına ayırmak suretiyle dağıtmağa başlıyor. İşte gözden kaybolan bir madde burada bahis mevzuu olduğu için eskiler bu hadiseye demateryalizasyon yeni maddelikten çıkma, demişlerdir. Halbuki hakikatte bu hal maddelerin imbisatından başka bir şey olmamak lazım gelir. (1) İşte bu suretle ince bir takım partikül guruplarına ayrılarak dağılmış bulunan medyomun bir kısım beden hüceyreleri, evvelki bahiste arzettiğimiz elektromanyetik sahaya dahil olunca - yine medyomun perisprisinin müdahalesi altında – o sahadaki imajlara uygun bir tarzda tekrar bir araya toplanmağa başlar. Bu toplanış tam bir organik hüceyre vasfını da alabilir. Bu takdirde çok basit bir takım ruhların bu hüceyrelerde enkarne olmalarına bir zemin ve imkan da hazırlanmış olur. Demek ki artık medyomun dışında cereyan eden hadise, onun bedeni dahilinde geçen hadisenin aksine istikamet takibeden bir tekasüf yani – materyalizasyon – ameliyesidir. Ve bu ameliye ile, medyomun bedeni dışında, fakat onun perisprisinin tesir ve kudreti altında tekrar enkarne ruhlara sahip hüceyreler ve nesiçler teşekkül eder. Bu suretle bu basit hüceyre ruhlarının dezenkarnasyon (=bedenden çıkma) ve reenkarnasyon ( = tekrar bedene girme) ameliyelerini sekteye uğratmadan devam edebilen bu <<Demateryalizasyon>> ve <<Materyalizasyon>> hadiseleriyle müterafik medyomluğa ait tezahürler, ayni zamanda basit bir takım ruhların tekamüllerini sağlayıcı imkanları da ortadan kaldırmış değildir. İşte böylece medyomun dışında muvakkaten ikinci canlı organizma, ya tam veya kısmi halde teşekkül eder ve tamamiyle medyomun perisprisinin hakimiyeti altındaki mutad beden gibi, bu neo – organizasyon da artık medyomun ruhundan gelecek bütün manaları taşıyan imajlara sadakatle cevap verici bir tezahür zemini olur.

İşte spiritizma celselerinde görünmüş olan <<Materyalize>> ruhların veya fantomların mahiyeti ve teşekkül tarzları budur kanaatindeyiz. Ve keza bunların da medyomun ruhuna olan intisabı derecesi, mesela elinin veya hançeresinin ruhuna olan intisabı derecesinden farklı değildir. İşte bunun içindir ki böyle nazik ameliyelerin cereyan ettiği bir mecliste hazır bulunan zevatın, ef’al ve harekatını bu bilgilere göre ayarlanması hem spiritüalizma hakikatleri karşısında yanlış yollara saplanıp kalmamak, hem de medyomların celse esnasındaki sıhhat ve selametlerini tehlikelere sokmamak bakımından çok mühim ve lüzumludur. Zira yine dezenkarne dostlarımızın verdikleri izahata göre bu fantom teşekküllerini kuran yeni hüceyreler yukarıda arzettiğimiz yollardan medyomun bedenine, geriye doğru dönerken asistanların çok dikkatli ve bilgili olarak hareket etmeleri lazımdır. Aksi halde, yapılacak yanlış bir hareket bu basit hüceyre ruhlarının enkarnasyon – dezenkarnasyon işlerinin nizam ve selametini bozarak bozuk ve eksik teşekküllere yol açabilir. Ve bunun neticesinde, medyomun bir kısım nesiçlerindeki hayatiyetin zıyaını mucip haller zuhur edebilir. Mesela medyomun gözü kör olabilir, bir uzvu muvakkaten veya devamlı surette faaliyetten geri kalabilir.

(2) – Bazı hastalık komalarında görünen bu teneffüs şekli şöyledir: Hasta çok derin nefes alır ve verir, kısa bir vakfeden sonra bu teneffüs tekrar eder.
(1) – Radyasyon bahsine bakıla.

Keza bu sırada medyomun bedenine tekrar geriye dönerek teşekkül eden hüceyrelerde vukubulan ahenksizlikler yüzünden anormal enkarnasyonlara yol açılır. Ve bunun neticesinde de umumi ahenge uymıyan veya uydurulamıyan basit ruhlar bu hüceyrelerde enkarne olurlar. Ve bir anarşi içinde yaşıyan bu varlıklar ileride meydana çıkacak neo – plazmik bir takım marazi teşekküllere sebep olabilirler. Bütün bunlar ayrı ayrı üzerlerinde durulup etüd edilecek mevzulardır.

Medyomluğun neo – spiritüalizmaya göre izahını tamamlamak için sona bıraktığımız mühim bir noktayı da şimdi açıklıyacağız. Bu nokta şudur:

Üçüncü guruptaki hadiseler ve tezahürler bazen medyomların idraki ve hatta iradesi dışında vaki oluyormuş gibi görünürler ve otomatik bir vasıf arzederler. Evvela şunu tebarüz ettirelim ki bazı medyomluğa ait tezahürlerde görünen idraksizlik veya gayri kastilik hallerinin sebeplerini, doğrudan doğruya ruhların medyomun bedenine müessir olmasında değil, ekseriya böyle dış tesirler altında kalarak hareket eden medyomun ruhi müessiriyetinin bedeni ile olan münasebetlerinin muhtelif hallerinde aramak icap eder. Böyle olunca hiçbir yabancı ruhun müdahalesi vaki olmadan da bazı süjeler otomatik tezahürler gösterebilirler. Mesela bir somnambül, bir noktambül veya alelade bir isteri krizi halinde bulunan insan otomatik yazılar yazabilir. Otomatik olarak konuşabilir ve neo – forme organları üzerine otomatik olarak bir takım tesirler yapabilir ve burada görünen otomatizma bu işte muhakkak dezenkarne bir varlığın rolü olması lazım geldiğini ifade etmez. Esasen mutat hayatımızın seyri esnasında biz, her an böyle bir sürü otomatik işler yapıp durmaktayız. Kalbimizi bir an durmadan bütün hayatımız boyunca işleten kimdir? Bu uzvumuzun birkaç dakikalık tevakkufu ölümümüzü intaç eder. Bizim için bu kadar mühim hayati bir faaliyeti idare eden amil dışımızdaki bir varlık değil, bizzat içimizde, kendi ruhumuzdur. Ve bu da otomatik bir faaliyettir. Diğer bütün Vejetatif fonksiyonlarımızda da hal aynen böyledir. Bununla beraber bu işleri niçin ve nasıl yapmakta olduklarını, insanlar bilmezler ve hatta bununla meşgul bile olmazlar. Böylece otomatik olarak kalbini çalıştıran bir insanla, eline kalemi alıp otomatik yazılar  yazan  bir  insan  arasında  esas  itibariyle   hiç  bir fark yoktur.. O halde bilmeden yazan bir otomatın bu haline bakarak onun mutlaka bir medyom olduğuna, ruhun bu yazıyı yazdırdığına hükmetmek doğru olmaz. Netekim bunun aksine, diğer bir insanın eline kalemi alıp aklına gelen veya doğan fikirleri, iradesiyle tıpkı bir dostuna mektup yazar gibi yazmasına ve onun buradaki idrakli haline bakarak, bu hareketinde bir ruhun müdahalesi olamıyacağı düşüncesine kapılmak ta yine doğru olmaz. Medyomluğun fizyolojik varyetelerinden birisi olan bu otomatizm hali nedir?

Medyomlukta otomatizm demek, yaptığı işlerden onun haberi olmaması ve bu işlerin kendi iradesi dışında yapılıyormuş gibi görünmesidir. Fakat bu görünüş tamamiyle zahiridir. Ve hakikatte, bir medyomun hiçbir fiil ve hareketi, ne kendisinin iradesi, ne de öz varlığının şuuru dışında vaki olamaz. O halde buradaki zahiri idraksizlik durumunu da ayrıca izah etmeğe lüzum vardır. İşe evvela şu noktayı aydınlatmağa çalışmakla başlıyalım: Burada görülen idraksizlik ve iradesizlik hali, medyomluğun ancak ikinci ve üçüncü safhaları arasında olup biten hadiselerle ilgilidir. Yani medyomluğun psişik safhasına ait hallerde medyomun ruhunu ne idraki, ne iradesi ortadan kalkmış değildir. Esasen evvelce de arzetmiş olduğum gibi, hiç bir insan madde dışındaki ruhunun faaliyetinden doğrudan doğruya haberdar olamaz. Ve bu sebepten dolayı da medyomluğun psişik safhasında cereyan eden hadiseler hakkında ne medyomlar ne de onların etrafında bulunan kimseler hiç bir malumat alamazlar. Ruh alemindeki hadiselerin dünya idrakine intikalleri ancak medyomun ruhundaki intibaların ikinci ve üçüncü safhalarda cereyan eden ameliyelere göre dünyaya aksedebilmelerinin imkanı nisbetinde mümkün olur. Otomat medyomun idrak ve irade melekeleri görünmediğine, daha doğrusu iradesi hakkında onun idraki bulunmadığına nazaran otomatik medyomluğun sübjektif safhasında bazı değişikliklerin vukua gelmiş olmasını kabul etmemiz icap edecektir.

Bu çok mühim mevzu hakkında biz, ancak bugüne kadar toplıyabilmiş olduğumuz bilgilere dayanarak fikrimizi bir nazariye halinde arzediyoruz. Fizyolojik mütalaaların inkişafı nisbetinde bu nazariyenin – diğer ilmi tafsilatın eklenmesiyle de – daha açık izahının mümkün olabileceğini kuvvetle umuyoruz.

Bu nazariyeye göre medyomluğun beyinde cereyan eden ana hadiselerine ait düşünceleri şematik bir görüşle izah etmeğe çalışacağız. Bu suretle maksadımızın daha iyi anlaşılması kolaylaşmış olacaktır.

Medyomun idrak ve iradesinin medyomluğa ait tezahürler sırasında görünüp görünmemesi bakımından üç türlü modaliteyi birbirinden ayırmak icap eder:

1 – Medyom kendi idraki dahilinde ve iradesiyle hareket etmiyor gibi görünür.

2 – Hareketleri hakkında idraki vardır fakat iradesi görünmez.   

3 – Yaptığı işleri hem idrak eder, hem de onların kendi iradesi dahilinde cereyan ettiğini bilir.

Bunlardan birinci kısımdaki tezahürlere misal olarak eski medyomluk tasniflerinde kabul edilen mekanik medyomluk şeklini, ikinci kısımdakilere <<Otomatik>> medyomluk şeklini, üçüncü kısımdakilere ise <<Hatsi>> medyomluğu gösterebiliriz.

Bugün şuur mevzuuna dair elimizde bulunan beyin merkezlerinin vazifeleri ve bilhassa bu merkezler arasında cereyan eden hadiseler hakkındaki fizyolojik mutalar, bu mevzuda her hangi ilmi bir nazariyeye emniyetli birer me’haz olabilecek kudrette değildirler. Asabi sistem fizyolojisine ait müteakip tetkikatı ehemmiyetle takip edip buradaki tezimizi daha geniş sahada müdafaa etmek imkanını buluncaya kadar şimdiki bilgilerimizin kadrosu dahilinde varmış olduğumuz bazı neticeleri yukarıda arzettiğim şema içinde huzurunuza takdim etmek istiyorum.

Asabi sistem fizyolojisinin şimdiye kadar bize öğrettiklerine nazaran beyindeki şuur mekanizması halen kafi derecede aydınlatılmış değildir. Cortex cerebral’in şuura makar olduğundan uzun zaman bahsedilmişti. Bilahare fizyolojistler beyin kabuğu altı kısımların da burada mühim olduğundan bahsetmeğe başladılar. Bununla beraber yine Cortex’in bu tezahürlerdeki rolünü de kimse inkar etmedi. Fakat ne olursa olsun biz henüz istikrar peydah etmekten uzak görünen bu fizyolojik münakaşalara kendimizi kaptırmadan sadece her kes tarafından kabul edilmiş olan bir hakikat üzerinde durarak mütalaamıza devam edeceğiz. Zira bu hakikat medyomluk tezahürlerine ait idrak ve irade bahsindeki tezimizin ana hatlarını kafi bir anlayışla izah edebilmemize yardım edecektir. Bu hakikat şudur. İnsanın asabi sistemi üç türlü faaliyete makar olmaktadır:

A – Meşur ve iradi faaliyetler,   

B – Otomatik faaliyetler,

C – İdrakli fakat gayri iradi görünen faaliyetler.

Bunların hangilerinin hangi merkezler veya merkezler arası münasebetler yolu ile yapıldığını, bu hususta vaki olacak müteakip keşiflerden sonraki görüşmelere bırakarak biz şimdi asabi sistemde cereyan ettiği muhakkak bulunan bu faaliyetlere ait ruhun müessiriyeti mevzuuna geçiyoruz.

Bu faaliyetler ister beynin muayyen bir hüceyre gurubuna ait olsun ister bazı hüceyre guruplarının birbiriyle olan münasebetleriyle ilgili bulunsun, bizim burada serdedeceğimiz mülahazaların ve yapacağımız izahın mahiyetini değiştiremez. Zira bize göre bu meselede esas rolü oynıyan amil bizzat beynin kendisi değil beynin bu faaliyetlerine sebep olan perispridir. Binaenaleyh ileride yapılacak diğer fizyolojik keşfiyatın bu hakikate dayanan nazariyemizi çürütebileceğini düşünmek şöyle dursun bilakis kuvvetlendireceğinden emin bulunuyoruz.

Yukarıdaki üç kısımda ayırarak arzettiğim medyomluktaki idrak ve irade modalitelerini açık olarak tarif ve izah edebilmek için aşağıdaki şemayı takdim ediyorum.
http://www.dunyaana.com/images/mdym%205.jpg

Yukarıdaki şemada görüldüğü gibi perisprinin asabi sistemle temasından yani asabi seyyale üzerinde olan müessiriyetinden itibaren birisi beyindeki aktif (a) diğeri pasif (b) iki türlü faaliyeti ve bu faaliyetlerle ilgili metapsişik ve fizyolojik safhalara ait üç nevi modalitesi meydana gelir. Beynin aktif faaliyeti demek, perisprinin ruhtaki manaları hamil, imajları alakalı beyin merkezlerinde yerleştirmesi demektir. Aktif beyin mekanizmasında böylece imajlar beyinde lokalize olduktan sonra yine ruhi bir faaliyetle ve beyin merkezlerine merbut santrifüj yollarla muhiti hareket organlarına naklolunurlar. Yukarıdan yani ruhtan gelen intibalarda vaki olan bu hal aşağıdan yani fizik alemden ruha giden intibalarda da aynen, fakat yolu tersine takip ederek vukua gelir. Beynin pasif faaliyetine gelince: Burada perispri, ruhtaki manaları hamil imajları yine asabi cümle kanaliyle fakat beyin merkezlerinde yerleştirmeden muhiti hareket organlarına gönderir. Beyin merkezlerinde yerleşmiş imajlar insanın bağlı idrak sahasına çıkmış bulunurlar ki bu da bağlı haldeki şuur tecellisinin bir ifadesi olur. Halbuki beyin merkezlerinde yerleştirilmeden yani pasif beyin mekanizması yolu ile vaki olan perispri faaliyetlerinde beşeri idrak ve şuur halleri teessüs etmez ve ruh yaptığı işi pekala bildiği halde insanın bundan haberi olmaz. Demek ki beşeri anlayışa göre, şuur, insanın gerek yukarıdan, yani ruhtan ve gerek aşağıdan, yani fizik alemden almış olduğu intibaları idrak etmesi demektir.

Şu halde aktif beyin mekanizmasında perispri, beyin merkezlerindeki hüceyreleri ayrıca bir faaliyete tabi tutarak oraya gönderdiği vibrasyonları bu faaliyetle bir takım değişmelere maruz bırakmaktadır ki bu hale beynin nisbi bir aktivitesi diyebiliriz. Buna mukabil perisprinin, hazırlanmış imajları hiçbir değişmeye tabi tutmadan transit olarak beyinden geçirdiği vakalarda da beyinin nisbi bir pasivitesinden bahsedebiliriz ve bu da pasif beyin mekanizmasını teşkil eder.

Beyinin böyle aktif veya pasif durumlarda kalarak perisprinin tesir ve nüfuzuna tabi tutulmasının sebepleri çok muhteliftir. İnsanın dışarıdan aldığı zehirli veya uyuşturucu maddelerin pasif beyin mekanizmasını intaç etmesi mümkündür ve bu hal aşağıdan yani fizik muhitten gelen maddi amillere misal olarak gösterilebilir. Keza bazı hastalıkların toksik tezahürleri neticesinde de ayni haller vaki olabilir. Bu takdirde beyinin aşağıdan tıkanmış olan aktif mihanikiyet yolları karşısında perispri, beden ile münasebetlerini, hayatın sonuna kadar açık kalması zaruri olan pasif beyin mekanizması yolu ile temadi ettirir. Esasen perispri ile organizma arasında daima açık bulunan en tabii yol da bu pasif beyin mekanizması yoludur ki bunu dahi tıkayabilecek kadar ileri gitmiş bütün maddi ve ruhi tesirler perispri ile beden arasında <<ölüm>> dediğimiz kati ayrılığı husule getirirler. Bir de aktif beyin mekanizması yolunu tıkayan yukarıdan, yani ruhtan gelme sebepler vardır ki bunlar evvelkinden daha karışık ve mühimdir. Tezimizin açıklanmasına yardım edeceği için bu hususta biraz görüşmeğe lüzum hissediyorum.

Medyomluğun psişik safhasında spatyomdaki ruh bazen basit ve maddi tabiatının icabı olarak, bazen da daha yüksek varlıkların tahakkukuna lüzum gördükleri bir maksada doğru itilerek medyomun ruhuna pek fazla yaklaşır. Bu artık tam manasiyle bir tasallut halini alacaktır. Burada iki perispri arasındaki münasebetler o kadar sıklaşır ve birbirine o kadar girift olurlar ki bunlar arasında adeta bir birleşme hali husule gelir. Ve spatyomdaki varlık hususiyetlerinin bir kısmı ile medyomun ruhunda temessül eder, yani bütün maddeye müteallik hallerini hemen hemen medyomun ruhuna intikal ettirir. Burada medyomun ruhu – aradaki irtibatın şiddeti derecesiyle mütenasiben – spatyomdaki perisprinin az çok tesiri altına girmiş bulunur. Bundan sonra o varlık arzu ettiği her imajı medyomun perisprisinde hemen hemen aynen yaşatabilir. Bu bir nevi tasallut halidir. Bu hal, basit bir ruhun şahsi kaprisleri neticesinde hasıl olabileceği gibi tamamiyle insanı ve öğretici maksatlarla ilerlemiş ruhların nezaretleri altında da teessüs edebilir. Birincilere tasarrufi, ikincilere de fizik medyomluğa müteallik haller misal olarak gösterilir. İşte böylece artık tamamen spatyomdaki bir varlığın hüviyetine muvakkaten bürünmüş olan medyomun perisprisi büyük bir sadakatle ondan almış olduğu imajları yine o varlığın telkini tesiri altında kalarak beyin merkezinde ayrıca bir değiştirme faaliyetine müracaat etmeden yani doğrudan doğruya pasif beyin mekanizması yolu ile hareket organlarına nakleder. Keza dünyadan aldığı maddi intibaları da yine ayni yolu tersine doğru takip ederek spatyomdaki varlığa aynen intikal ettirir. Bu halde vaki olan muvasala medyomun beşeri idrakinin tamamen dışında kalır ve medyom veya tasarrufu altına girmiş bulunan kimse trans halinden kurtulduktan sonra trans esnasında yapmış olduğu bütün hareketleri unutur ve inkar eder. Fakat spatyomdaki varlıktan gelen bu cebri imajlar yine medyomun kendi ruhi kudretiyle ayni zamanda onun beyninde de yerleşmiş bulunursa o zaman yukarıda arzetmiş olduğumuz Modalitelerden ikincisi yani tezahürler hakkında idrakin mevcut olup ta iradenin mevcut olmadığı hissini ifade eden hal vukua gelir ve o zaman medyom gördüğü veya harice naklettiği hadiselerin kendisinden gelmediğini ve başkası tarafından kendi iradesi haricinde zorla kendisine yaptırıldığını iddia eder. Hem şuurun hem de iradenin kaybolduğu bundan evvelki halde ise medyom, kendisini büsbütün unutur ve kendi varlığında temsil ettiği yabancı ruhun kendisine telkin etmiş olduğu hüviyeti tamamiyle iktisap ederek o hüviyetle dünyadakilere kendisini takdim eder. Ve asıl kendi hüviyetini inkar eder.

Bu nazariyenin yalnız medyomluk tezahürlerine ait otomatik faaliyetleri değil bütün klasik <<Metapsişik>>mebahiste ve bilhassa somnambülizma ve müşahidi hallerde görülen bütün otomatik faaliyetleri de izaha yeteceğini ayrıca hatırlatmak isterim.

Hülasa, kıymetli huzurunuzda medyomluğun ve ruhlarla insanlar arasındaki münasebet ve muvasalaların tezahürlerine ait ameliyelerin şemasını bütün dünyadaki spirit dostlarıma arzettim. Şimdi buraya kadar geçen izahatı bir misal ile hülasa etmek istiyorum:

Trans halinde çalışan bir medyomu ele alalım. Evvela bu medyomun az çok bedenle irtibatı gevşemiş perisprisi, spatyomdaki ruhun perisprisinden bir takım vibrasyonlar almaktadır. (Psişik safha) vaziyet ve hale göre bu vibrasyonlar bir takım imajlar halinde ya aktif veya pasif beyin yolu ile uzviyetin muhtelif ifade vasatlarına sevkolunurlar. Aktif yolda bu ameliye vaki olduğuna göre, medyom yaptığı işlerden tamamiyle haberdar olur ve bunu kendi iradesiyle yaptığını idrak eder. Hatta böyle hallerde tecrübesiz medyomlar yabancı bir ruhtan tebliğ aldıklarını bile inkar edecek kadar bu işi kendilerine hasretmeğe kalkışırlar. Eğer bu ameliyeler pasif beyin mihanikiyeti ile yapılırsa o zaman medyomun ne tezahürlerden haberi olur, ne de burada her hangi bir iradesinin mevcudiyetini idrak edebilir. Bu halin neticesinde de o, trans esnasında evvelkinin tamamiyle aksine olarak kendi hüviyetini inkar eder ve kendisini o esnada temasta bulunduğu yabancı ruh zanneder. Ve yahutta yine o tamamen yabancı ruhun tesiri altında kalmakla beraber her hangi bir sebeple bazen metapsişik safhadaki ameliyelerde aktif beyin mihanikiyeti yollarını kullanır. O takdirde o, bu safhadaki hadiseleri az çok idrak eder fakat onların yabancı bir irade tarafından kendisine zorla yaptırıldığını ve kendi elinde hiçbir şey olmadığını zanneder.

İşte bu üç modalite içinde kendisini gösteren medyomluğun metapsişik safhasını, objektif olan ve medyomluğun üçüncü safhasını teşkil eden fizyolojik ve fizik safhası takip eder. Ve bu safhada mutad ve gayri mutad yollardan olmak üzere iki türlü hadise gurubu ile kendisini gösterir. Gayri mutad tezahürler bir takım radyasyonlarla veya ektoplazma cevherleriyle mümkün olur.

Şimdi sözümü bitirmezden evvel şunu da huzurunuzda arzetmek isterim ki ilk nazarda bu izahatımızla kabili telif görünmiyen bazı spirit müşahedeler akla gelebilir. Fakat şunu da hemen arzedeyim ki buradaki uygunsuzluk tamamen bir görünüşten ibarettir ve hakikatte izahatımız karşısında paradoksal görünen bu müşahedelerin de en iyi izahları yine yukarıda gösterdiğimiz yollarda yapılabilir.

İşte şimdi de müsaadenizle paradoksal görünen bu müşahedelerden bir iki misali ele alarak onları huzurunuzda – yukarıda arzettiğim izahatın yardımı ile – tetkik ve mütalaa edeceğim.

I – Bazı ruhlar spiritizma celselerinde, celsenin yapıldığı odanın içinde bulunduklarından bahsederler ve hatta odadaki asistanlardan veya eşyadan bazılarını da tarif ederler. Keza bilhassa enkarnasyon medyomları ile yapılan tecrübelere bazı ruhlar, medyomun bedeninin içine girmiş ve hatta orada hapsedilmiş olduklarından da bahsederler. Ve nihayet bazıları da doğrudan doğruya medyomun bedenine hakim olduklarını söylerler ve medyoma, kendisini boğuyorlarmış gibi telkinlerde bulunurlar. Bütün bu sözler bizim şimdiye kadar ileri sürdüğümüz nazariye ile kabili telif değilmiş gibi görünebilirler. Halbuki bu zahiri bir görünüştür. Ve bunların en iyi izahı yine şimdiye kadar yaptığımız mülahazalara dayanılarak yapılabilir.

İZAH :

Spatyoma geçen her varlığın birdenbire alim olup her şeyi bilivermeğe başlıyacağının mümkün olmadığı Allan Kardec zamanından beri her spiritce malum bir hakikattir. Bilhassa spatyoma yeni intikal devrelerinde şaşkınlık halinde iken ruhlar dünyada besledikleri duygu ve düşüncelerinin tesiri altında bulunmaktadırlar. Yani onlar henüz spatyom realitesine intibak edememiş ve bütün sübjektif hadiseleri dünya görüşüne ve telakkisine göre tefsir etmek durumundan kendilerini kurtaramamışlardır. Halbuki dünyadan ayrılmış olan insan ruhlarının dünyamızdakilerle olan münasebetleri – ne kadar basit görünürse görünsün – evvelce izah ettiğimiz gibi, hakikatte spatyom kaidelerine tabi bir takım birbirine girift olmuş dolambaçlı yollardan geçerek vaki olur. İşte henüz bu hakikatlere nüfuz edecek bir anlayış safhasına varamamış spatyomdaki bir ruha bu hususta sualler sorulursa onun vereceği cevaplar elbette ancak bir insan görüşü ve duyuşu ile verilebilecek cevapların ayni olacaktır. Yani onlar bu hadiseyi ancak kendi üzerlerinde bırakmış olduğu intibaa göre izah etmeğe çalışacaklardır. Mesela bir medyomla temas, eğer onda o medyomun bedeni içine girmiş hissini uyandırıyorsa o buna inanacak ve insanlara bu inancını samimi olarak ve kendisine göre bir takım faraziyeleri de – eğer o varlık dünyada iken fikren az çok ilerlemiş idiyse – ekliyerek anlatacaktır. Netekim bu hal aynen medyomlarda da yok mudur? Mesela bir enkarnasyon medyomuna sorarsanız kendi hüviyetini inkar ederek bedenindeki başka bir ruhun hüviyetinden bahseder. Hatta alelade otomat bir medyom bile medyomluğa ait yazıları yazarken koluna hakim olamadığından ve kolunun başka bir kuvvet, yani bir ruh tarafından sevk ve idare edilmekte olduğundan bahsedebilir. Halbuki biz çok açık olarak biliyoruz ki burada o medyom kolunu bizzat kendi ruhunun kudretiyle hareket ettirmektedir.

İşte bir medyom sübjektif hadiseleri nasıl böyle kendi duygusuna göre izah ediyorsa henüz beşeri itiyat ve telakkilerinden kendilerini kurtaramamış olan ve spatyomun arzdakilerle temas sahasındaki mıntakasını dolduran ruhlar da öylece ancak kendi beşeri görgü ve duyguları dahilinde konuşabilirler. Mesela bir ruh ile muvasala halinde bulunan bir medyomu düşünelim: Evvelce arzettiğim gibi bu iki varlığın irtibatının psişik safhasında ancak bir takım manalar verilip alınır. Ve bunlar bilahare lüzum ve ihtiyaca göre imajlara ve sembollere bürünebilirler. Fakat dünyadan ayrılmış ruhların spatyomdaki ilk hayat safhalarında perisprilerinin maddi temas sahası mevcut olmamakla beraber maddi imajların intibalarını taşıyan ve otomatik bir faaliyete zemin teşkil eden tarafları henüz bertaraf edilmiş değildir. Binaenaleyh onlar diğer ilerlemiş ruhlar gibi spatyomun yüksek vibrasyonlarını manalar halinde idrak edecek durumda henüz değillerdir. Yani onlar da aşağı yukarı insanlar gibi bu manaları, imajlarla müterafik olarak idrak ederler ve ekseriya vazıh bir idrake malik olamazlar. İşte esasen şaşkınlık halinin başlıca sebebi de budur.

Şimdi böyle bir ruhla muvasala haline geçen bir medyom maddi intibak kolaylığı ve imkanları bakımından onunla o kadar sıkı bir münasebet tesis eder ki bu hal adeta birbirinin içine giriş bir vahdet teşkil ediş intibaını hem medyomda hem de o ruhta uyandırır. Ve bu halde maddeye ve dünyaya ait imajlar kolaylıkla birinden diğerine geçebilir. Bu halin neticesinde medyom yabancı ruhun kendi hüviyetinde temessül ettiğini, spatyomdaki ruh ta kendisinin medyomun avrasında veya bedeninde yaşamakta olduğunu zanneder. Ve yine bu halin neticesinde spatyomdaki ruh medyomun o anda ruhunda mevcut olan bilgilere, az çok vakıf olur. Fakat bu vukuf bizim anladığımız manadaki gibi basit bir bilgiden ibaret olmayıp medyomun bilgisi içinde spatyomdaki varlığın bütün duygusu ve düşüncesiyle yaşaması tarzında vukua gelir. Mesela spatyomdaki varlık medyomdan aldığı intibalarla tıpkı onun gibi celsenin aktedildiği odayı görüyormuş, oradaki asistanlarla doğrudan doğruya temas ediyormuş gibi duygular alır ve bunlara inanır.

Fakat haddi zatında onun bu duyguları ancak medyomun ruh sahasında bulunan maddi intibaların kadrosu dahilinde cereyan eden sübjektif bir hadiseden ibarettir. Yoksa o ruh ne o celse odasında bulunmaktadır ne de oradaki asistanlarla doğrudan doğruya temasa geçmiştir.

Burada medyomun telepat olup olmamasının medyomluktaki tezahürler bakımından mühim neticeleri vardır. Şöyle ki eğer medyom bir telepat veya bir klervuvayan değilse o zaman spatyomdaki varlığın sözleri dünyadakilere mutad dışında bir fevkaladelik göstermez. Buna mukabil, yani medyomun bir telepat veya klervuvayan olduğuna göre onun bu kabiliyetini otomatik olarak kullanmasiyle bu kabiliyetinin kendisine kazandıracağı bütün bilgilerden spatyomdaki varlık da istifade eder ve onlar kendi bilgisiymiş gibi asistanlara, o sırada medyomca ve asistanlarca malum olmıyan dünyaya ait bir takım dedikodulardan, gelecek zaman hadiselerinden, uzaktaki kimselerin iş ve güçlerinden, asistanların kafalarındaki gizli düşüncelerden… İlh … Bahseder. Fakat yine tekrar edelim ki bütün bunlar ancak medyomda daha doğrusu onun da haberi olmadan ruhunda hususi ve psiko – fizyolojik bir kabiliyet neticesinde teessüs etmiş doğru veya yanlış bilgilerden başka bir şey değildir. Ve hiç bir ciddi spirit dostumun bu hali, ruhların muvasalalarının kati bir delili saymak hatasına düşmemesini temenni ederim. Zira şundan şüphe edilmemelidir ki bu kabiliyeti haiz olan insan o ruhla temasta bulunmadığı anlarda da yine ayni malumatı – yanlış veya doğru – otomatik olarak etrafındakilere verebilecek durumdadır ve bu vadide o ruhtan gelecek sözler de medyomun söyliyebileceklerinden daha fazla olmıyacaktır. Fakat bunun dışında ve bir çok ahvalde yine şaşkınlık halindeki bir varlık hakikaten kendi hayatındaki bilgilerine ait ve oradaki insanlarca malum olmıyan bir çok şeyleri de söyliyebilir. Ve bunların hakikaten ilmi tetkikat bakımından büyük kıymetleri vardır. Fakat bunlar birer aktüalite değildir. Yani o ruhun spatyoma intikalinden sonraya ait dünya havadisleri değildirler.

II – Bilhassa tasalluta uğramış insanların ruhlar <<Cinler>> tarafından boğazlarının sıkılıyormuş gibi hisler altında kalması, bazılarına acaip ve korkunç kıyafetlerde bir takım hayaletlerin görünmesi ve üzerlerine saldırması gibi hallerin vaki olması da ilk bakışta nazariyemizde kabili telif değilmiş gibi görünebilir. Fakat bunun da yine en iyi izahlarını bu nazariyeye dayanarak yazmak mümkün olur.

İZAH :

Burada da vaziyet evvelkinde olduğu gibidir. Evvelce söylediğimiz gibi, medyomlar ruhlarla muvasalalarının psişik safhasına ait hiç bir hadiseyi beşeri hüviyetleriyle tayin ve takdir edemezler. Bunlar için bu hadisenin başlangıcı medyomluğun ikinci safhasındaki sübjektif duygulardır. Hatta eğer medyomluk otomatik yollarda cereyan ediyorsa tasalluta uğramış insanın nöbetten sonra hafızasında, nöbet esnasında sübjektif duygulara ait intibalar dahi kalmaz, yani zahiren bunlar da medyomluğun metapsişik safhası hasfolmuş gibi görünür. Bu takdirde süje nöbet esnasında dahi kendi varlığını inkar ederek kendisine musallat olan ruhun hüviyetini iktisap eder. O zaman onun: (Beni boğuyorlar, üzerime saldırıyorlar, etrafımda korkunç canavarlar var) veya yabancı hüviyetleri kasdederek (Ben şuyum, buyum peygamberim, Allahım) gibi manasızca konuşmalarını görerek, bir takım fena ruhların o insanın bedenine girdiklerini zannedenler bulunabilir. Bilhassa ona musallat olan varlığın inatçı ve mütehakkimane telkinleri karşısında medyomun ruhunda daha büyük bir kuvvetle teşekkül etmiş olan imajların aldatıcı şekilleri bu yanlış kanaatleri büsbütün arttırır.

Bu hadisenin güzel bir misalini sun’i uyku halinin birinci safhasındaki tezahürlerde görebiliriz. Bu safhada İpnotizör istediği ve tasavvur ettiği imajı süjesine telkin ve kabul ettirebilir. Mesela telkin ile ona: Bir köpeğin kendisine mütemadiyen saldırmakta olduğunu gösterebilir. Bu imajı süje o kadar kuvvetle benimser ki bunun aksine onu kimse inandıramaz ve o etrafındaki insanlara, mütemadiyen kendisine kudurmuş bir köpeğin salyalarını saçarak saldırdığından samimiyetle ve inanarak bahseder. Hakikatte ise burada ne İpnotizör bir köpek olmuştur, ne de ona saldıran bir köpek vardır.

Bu hadise, operatörün telkini ile, süjenin ruhunda husule gelen imajların evvelce izah ettiğimiz tarzda otomatik olarak onun beşeri hüviyetinde bir takım sübjektif hadiseler yaratmasından ibarettir. Ve bunları da canlandıran yine bizzat kendisidir. Şimdi İpnotizmanın bu halini biraz daha hususileştirip ileri götürürsek tasallut halindeki ve medyomluğun ikinci ve üçüncü safhalarındaki hadiselere müşabih hallerle karşılaşabiliriz. Tıpkı böyle bir medyom da ayni şekilde bilerek veya bilmiyerek dünyadan ayrılmış bir varlık tarafından kendisine telkin edilmiş fikirleri hakikat imiş gibi etrafındakilere anlatmağa çalışır ve hatta eğer ektoplazmik kabiliyeti de varsa bu kabiliyetini kullanarak o imajları diğer insanlara da gösterebilir

III – İnsanları en çok yanıltan veya zihinleri karıştıran hadiselerden birisi de tekinsiz ev vakalarına ait tezahürlerdir.

Bir yerde, mesela kapalı bir odada gayri tabii bir takım gürültüler işitilmekte, gayri mutad bir takım haller görülmektedir. Fakat bunlar sabit değildir. Oraya giren X… Istıraplı iniltiler duyuyor, Y… korkunç yüzlü birisinin dolaştığını görüyor, C… ise hiç bir şey hissetmiyor. Fakat başka bir zamanda X… tekrar ayni yere geldiği zaman bu defa o da orada hiç bir şey duymaz oluyor. Bu hadisenin insanı her noktada tatmin edici bir izahı şimdiye kadar yapılmış değildir. Ve böyle yerlerde spatyomdaki ruhların perisprileri ile dolaşarak bu gürültüleri yapabilecekleri düşüncesi üzerine müesses hiç bir izah tatminkar olmıyacaktır. Zira esaslı müşahedeler üzerinde yapılacak mülahazalardan alınan neticeler bu düşünceleri her türlü müdafaa silahından mahrum bırakacak mahiyettedir. Mesela bu tezahürler hakikaten muayyen bir formu haiz bir perispri tarafından meydana getiriliyorsa neden ayni hadiseler karşısında yukarıda söylediğimiz gibi X…, Y… ve C… ayrı ayrı intibalar almaktadırlar? Keza böyle yerlerde görünen fantomlar bütün hareketlerinde otomatik bir karakter arzederler. Mesela kendilerine yapılan hitaplara cevap vermezler ve ekseriya başkaları ile hiç bir şekilde alakadar bile görünmezler. Hatta hayatlarında iken sevdikleri çok yakın insanlarla karşılaşırlarsa onları sanki hiç tanımıyormuş gibi hareket ederler. Müşahedelere dikkat edilirse onların ekseriya hep muayyen hareketleri yapan veya muayyen ruh halleri etrafında hareket eden birer makine bebek halini arzettikleri görülür. Bundan başka böyle yerlerde tezahürlerin iyice tebarüz edebilmesi için orada yine hususi bir kabiliyete malik bir insanın mesela bir genç erkek veya kız çocuğunun bulunması lüzumu da ayrıca dikkate şayan bir haldir. Bütün bu hususiyetler ve karakterler izaha muhtaç noktalardır. Ve burada bir dünya dışı varlığın doğrudan doğruya müdahalesini aramakta israr ettiğimiz takdirde onun şaşkınlık halinin de bu karışık işleri aydınlatmağa kafi gelmiyeceğini kabul etmeğe er geç mecbur olacağız. İşte bilhassa burada nazariyemizin bu karma karışık işlerin en makul ve ilmi düşüncelere uygun izahını verebilmemize yardımı olacaktır. Bunu beraberce tecrübe edelim:

Medyomluğun üçüncü safhasındaki tezahürlerin bilhassa B. gurubundaki hadiselerinden bahsederken insanlardan bir takım radyasyonların çıktığını ve ruhun maddeler üzerindeki şuurlu veya otomatik faaliyetinin neticesinde bunların dış alemdeki maddi vasatların bünyesinde tesbit edilerek elektromanyetik bir saha husule getirdiğini arzetmiş ve hatta diktafon cihazında cereyan eden hadiseleri de buna misal getirmiştik.

Şimdi ölmek üzere bulunan, bilhassa dünyaya çok bağlı maddi bir insanı ele alalım: Bu adam mesela kendisini katleden bir caniye karşı duymakta olduğu intikam hislerinin veya kendisini intihara sevkeden ihtiras ve heyecanlarının şiddetli tesirleri altındadır. Diğer taraftan, ölüm anı tam ve kati bir ayrılışa doğru süratle ilerliyen bir halin ifadesidir. Ve bu kati ayrılış safhasına gelinceye kadar geçirilecek muhtelif derecede perisprinin bedenle olan münasebetinin gevşeyiş halleri mevcut olacaktır. İşte bedenden ayrılışın bilhassa ilk zamanlarındaki hali aşağı yukarı transa girmiş bir süjenin haline benzetebiliriz. Binaenaleyh burada da ruh, o andaki bütün varlığını dolduran kötü ve maddi ihtirasların tesirleri altında otomatik bir faaliyetle bir takım imajlar meydana getirir ve bu imajlar onun o sırada enerji dalgaları halinde neşrettiği şiddetli radyasyonlarla o muhitte husule getirdiği elektromanyetik bir sahada az çok uzun bir zaman hayatiyetlerini muhafaza ederler. Bu bir tesir sahasıdır ve bu tesir sahasının devamı da agonideki insanın o sırada beslediği ve yaşattığı ihtiraslarının şiddeti derecesinde bağlıdır. Netekim onun daha dünyada iken başlıyan bu ihtiraslarının aksülamelleri spatyoma intikalden sonra da kendisini takip edecek ve oradaki azabının sebebi olacaktır.

İşte böylece elektromanyetik bir tesir sahasının husule gelmiş olduğu o yer artık bazı insanlar için, bazı şartlar dahilinde tekinsiz bir mahal olarak kalacaktır. Ve burada vaktiyle ölmek üzere bulunan zavallı bir biçarenin muayyen ve mahdut hadiseler içinde mıhlanıp kalmış az çok şiddetli ihtiraslarının otomatik olarak devam edip giden sabit imajları mevcut olacaktır. İşte bu sabit imajlar o sahaya dahil insanların şimdi arzedeceğimiz şartlar altında değişen hallerine göre otomatik fakat gayri sabit bir takım tezahürler karşısında kalmasını intaç edebilir. Bu sahanın tesiri altında kalacak insanların her şeyden evvel hassas bir durumda olmaları veya hassas kimselerin yardımlarından faydalanmaları lazım gelir. O halde hassasiyet ne demektir.

Bazı insanlarda medyomlarda olduğu gibi, bedenlerinden az veya çok şiddette bazı radyasyonlar çıkar. Bunlar zemin ve zamana göre o insanın ruh haline bağlı olarak azalıp çoğalmak suretiyle kendiliğinden vukua gelir. Bu radyasyonlar yine tıpkı medyomlarda olduğu gibi o insanın perisprisine asabi seyyalesi vasıtasiyle bağlıdır. Yani aralarında daimi bir irtibat mevcuttur. Bu radyasyonlar bittabi kaba bir hava vasatının çok üstünde bir seyyaliyet derecesine maliktirler ve onun için de hava ve hatta mümteziç esir hava vasatında intişar eden vibrasyonlardan daha çok ince fakat yine üç buut kaidelerine tabi vibrasyonları yakalıyabilecek kabiliyet gösterirler. Bu itibarla mutad his organlarımızla alamadığımız dünya şuunatını bu insanlar bu radyasyonlarının o şuunatla olan alakalanışı sayesinde alabilirler. (Bittabi bütün bu radyasyon tabirinden anladığımız esas mana esiri vasatlarda muhtelif tesirlerle husule gelen dalgalardır.) Zira bu radyasyonlarla alakalanmış bütün vibrasyonlar o vasıta ile perispriye intikal edebilirler. İşte bir süjenin hassas oluşunun manası bize göre budur. Metapsişikcilerin tetkik mevzuu yaptıkları bütün gayri mutad görünen hadiseler telepati, klervuvayans, lüsitlik hali, radyesteri… Bize göre bu yoldan kabili izahtır.

Şimdi böyle hassasiyete malik bir kimsenin evvelce can çekişen bir insan tarafından, söylediğimiz tarzda tesis edilmiş elektromanyetik bir sahasına girdiğini farzedelim. Eğer bu sansitif yani hassas kimse yukarıda söylediğimiz gibi o esnada ruhi faaliyetini kullanarak bedeninden radyasyonlarını çıkarıyorsa bu radyasyonlar o sahadaki vibrasyonlarla alakadar bulunuyorsa oradaki imajlarla o radyasyonlar derhal alakalanacaklar ve onları yükleneceklerdir. Bu imajları hamil bulunan radyasyonlar, merbut bulundukları asabi seyyaleye onları otomatik olarak hemen intikal ettireceklerinden o adamın perisprisinde bu imajlara ait husule gelen intibalar az çok vazıh veya müphem şekilde ve metapsişik safhada olduğu gibi o insan tarafından idrak edilecektir.

Şunu da ayrıca hatırlatmak isteriz ki hassas bir insanın bu radyasyon faaliyeti bir sürü iç ve dış amillerin tesiri ile azalıp çoğalabilir. Mesela korku, heyecan, ıstırap, gibi ruhi sebepler muhitin ağır veya meşbu atmosferi… ilh… Bunlar meyanındadır. Eğer sansitifte bu radyasyon faaliyeti olmazsa o da o anda – bu muhitte bulunmasına rağmen – diğer hassas olmıyan insanlar gibi buradan hiç bir tesir alamaz. İşte X…, C…,  ve Y.. nin tekinsiz yerlerden muhtelif zamanlarda muhtelif tesirler almasının sebebi bu olsa gerektir. Mesela X…in radyasyonları o tesir sahasından almış olduğu intibaları ancak işitilen imajlar halinde tefsir edecek bir mahiyet arzetmektedir. O zaman o, o sahadaki imajları, inliyen, ağlıyan ve hatta haykıran sesler halinde duyar. Buna mukabil Y… onları görülen imajlar halinde tefsir edecek bir radyasyon karakterine malik olur ve oradaki imajları son derece azap çeken korkunç bir çehre halinde görür. C… ise bunlarla alakalanacak bir radyasyona malik olmadığından o sahada bulunduğu müddetçe oradan hiç bir tesir alamaz. Fakat ne olursa olsun artık o imajları vaktiyle husule getiren ihtiraz halindeki insanın spatyomda o andaki haliyle bu imajların hiç bir münasebeti kalmamıştır. Ve o varlık vaktiyle ölürken maddi bedenini nasıl son zerresine kadar dünyada bıraktı ve onunla alakasını kesmek zorunda kaldı ise tıpkı onun gibi esasen yine o bedenin maddi hasılasından ibaret bulunan bu imajları hamil maddi radyasyonlarını veya partiküllerini de öylece ve öldüğü ardan itibaren dünyada bırakmış ve tamamen onlardan alakasını kesmiş olmalıdır. İşte bu vesile ile Teozof dostlarımızın müşahedeleriyle doğru olarak ileri sürdükleri, fakat yanlış tefsir ettikleri eterik kor veya kavkaa, astral veya mantal kor hikayelerinin mahiyetini de burada böylece izah etmiş bulunuyoruz. Bu kor’lar ve kavkaa’lar teozof vuvayanların yukarıda arzettiğimiz yollardan görerek samimiyetle tarif ettikleri, ancak üç buut realitesi kaideleri altında cereyan eden ve yalnız dünyaya ait bulunan maddi teşekküllere bağlı realitelerdir ve bunların spatyom işleriyle ve hayatı ile hiç bir ilgisi yoktur. Bunlar o insanın bedeni gibi dünyada bırakılan ve yine bedeni gibi az çok bir zaman zarfında dağılıp gitmeğe mahkum bulunan ruhun dünyaya ait metrukatından ibaret şeylerdir. Bu hakikati de gün geçtikçe, insanlar anlıyacaklardır.

Fakat ruhlarla temas mevzuu, göründüğünden daha çok mudil bir takım hadiseleri ihtiva eder. Ve bu yüzden de bu arzettiğim umumi kaideler yanında, onlara ilk nazarda aykırı görünen bir takım çeşitli arazlarla karşılaşmak mümkün olur. Mesela hakikaten olabilir ki tekinsiz bazı yerlerde bir medyomun, o fantomu vaktiyle husule getirmiş olan insanın öbür alemdeki ruhu ile de görüşmesi imkan dahiline girer. Fakat bu takdirde o medyom artık o fantomla değil, onu orada bırakan ruhla ve tabii medyomluğa ait yollardan görüşmektedir. Bu ise ayrı bir iştir. Ve fantomla doğrudan doğruya ilgili değildir. Burada da büyük ilahi maksatlar hakim olur ve insanların anlayışlarından istifade edilerek bazı hakikatler onlara bu yollardan anlatılmak istenir. Mesela o fantomun sahibi, çoktan şaşkınlık halinden kurtulmuş veya kurtulmak yolunu tutmuş olabilir. Ve bu fantomların insanlar tarafından tefsir ediliş tarzlarından bilistifade o ruh yine yukarıda izah ettiğimiz yollardan o fantom ağziyle medyoma bazı hakikatleri söyliyerek onun ve belki de onun vasıtasiyle bütün insanlığın kalkınabilmesine yarayıcı işler görebilir. Vaktiyle Hydersvil kasabasında geçen hadiseyi bu sözümüze bir misal olarak gösterebiliriz.

Ve yahut bir medyomun tekinsiz bir mahaldeki fantomdan aldığı intibala spatyoma otomatik olarak göndermiş olduğu imajlar, o fantomun hakiki sahibini orada bulur ve böylece o ruhla medyom arasına hakiki bir irtibat da başlıyabilir. Bütün bunlar ayrı birer modalitedir. Ve hepsinin izahı arzettiğimiz yollardan yapıldıkça bir çok diğer hakikatlerin daha meydana çıkarılması mümkün olacaktır.

Bu izahı tamamlamak için bir noktayı daha hatırlatmak istiyorum: Medyomluğun üçüncü safhasının B. gurubundaki hadiselerini izah ederken medyomun bedeninden ektoplazmik partiküllerin de çıkabileceğini söylemiştim. Keza bunların dışarıda bulunan ve medyomun radyasyonları ile alakalanan elektromanyetik sahadaki imajları kuvvetlendirerek hassas olmıyan insanlar için de elle tutulur ve objektif kıymetler halini alabilir dereceye kadar kesifleştirebileceklerini ve böylece maddi bazı teşekkülatın meydana getirebileceğini izah etmiştim. Bu hakikati de burada nazarı itibara alarak mülahazalarımızı yürütürsek tekinsizlik vakalarının izahını biraz daha ikmal etmiş oluruz. İşte böyle bir sahaya giren bir sansitif eğer ayni zamanda ektoplazmik bir insan ise, yani trans haline geçerek çıkaracağı ektoplazması ile oradaki imajları takviye ederek daha maddi ve herkes için görünebilir bir hale koyabilir. Ve o zaman orada geçen hadisatı hassas olmıyan kimseler de duyar veya idrak edebilirler. İşte herkesin idrak sahasına girebilecek objektif tezahürlerin görüldüğü tekinsizlik vakalarının içine muhakkak evvelce de bahsettiğimiz gibi bir şahsın yani ektoplazmasını çıkarabilecek böyle az çok kabiliyetli bir medyomun karışması, bu sebepten dolayı lüzumlu olmak lazım gelir.

Hülasa tekinsizlik vakalarında ruhlar dünyaya iniyorlar ve tekinsiz olan yerlere giderek orada insanlara görünüyorlar veya bazı eşyayı yerlerinden oynatıyorlar gibi düşüncelere kapılmak neo – spiritüalizmin esaslarını tetkik etmiş olan spiritistler için şayanı kabul ve ilmi bir düşüncenin mahsulü sayılamaz. Böyle yerlerde dezenkarne ruhların doğrudan doğruya tesiri yoktur. Ruh zannedilen bu fantom halindeki tezahürler ise zamanla kuvvetlerini kaybederek dağılmağa mahkum bir takım maddi imajları hamil vibrasyonlardır, elektromanyetik dalgalardır. Böyle yerlere dahil olan gayri hassas insanlar bu imajları alamazlar. Hassas olanlar ise hassasiyetleri derecesine göre bir takım sübjektif duygular edinirler. Bu duygular en hafif şekillerinde üşüme, ürperme, bir tuhaflık hali hissetme gibi müphem ve manasız ruh hallerinden itibaren zicret, korku gibi daha manalı hallere kadar çeşitli şekiller arzeder. Bazen da ve biraz daha ileri safhalarında fantom halinde görünüşler, sesler, hatta açık fikirler meydana gelir ve nihayet ektoplazmik vetirelerin de işe karışmasiyle herkes tarafından idrak olunabilecek kadar maddi karakterde bir takım tezahürler vaki olur.

NETİCE :

1 – Ruhlar ancak alaka peydah ettikleri maddelere tesir ederler ve onlardan tesirler alabilirler.

2 – Ruhlar alakalı olmadıkları maddelere, bu maddelerle alakalanmış diğer ruhlarla irtibata geçmek suretiyle ve onlar vasıtasiyle müessir olurlar.

3 – Kainatta hiç bir madde basit veya yüksek her hangi bir ruhun vasıtalı veya vasıtasız tesirinden azade değildir.

4 – Dünyaların, ilahi irade kanunlarına göre sevk ve idareleri çok yüksek varlıkların dünyalarda zerre be zerre maddelere hakim ve müessir olan veya onlara bağlı bulunan ruhların nüfuz ve hulül etmeleri yolu ile vaki olur.

5 – Yüksek varlıklar basit ruhlarla doğrudan doğruya temas haline geçmezler. Bunlar tekamüllerine göre bir sistem dahilinde, milyonlarca ruhla bir anda ve zincirleme olarak temas haline geçebilirler ve müessiriyetlerini yine bu yoldan bir anda en basit ruha kadar ulaştırabilirler.

Şu halde mesela, dünyamızın idaresinde, ilahi irade kanunları icabına göre nazım rol oynamak vazifesiyle mükellef kılınmış yüksek bir varlık, bizim için bir an bile sayılamıyacak kadar kısa bir zamanda bu dünyayı dolduran milyarlarca kere milyarlarca nebat, hayvan ve insan ruhlarının ahvali hakkında  - bu zincirleme irtibat yolu ile ve belki aradaki mutavassıt ruhların da haberi olmadan – en ince teferruatına kadar bilgi edinebilirler.

Keza o yüksek varlık dünyanın umumi nizamının ilahi irade kanunları gereğince yürütülmesindeki ilahi vazifesini yine bu mertebeler silsilesi dahilinde kullandığı müessiriyeti ile ifa eder. Bu mertebe yükselişinin sonu yoktur. Ve bu sonsuzluk, sonsuzluk mefhumunu da yaratan Allahın iradesi kanunlarının icabatı dahilinde uzanıp gider.

NOT: Bu raporda zikrolunan müellifin (Ruh ve Kainat) isimli kitabının perispriye ve perispri ile ilgili ruhların Dedubluman ve Degajman hallerine ait bilgiler o tarihlerde müellifin de henüz mütemail bulunduğu klasik görüşlerin bazılarına yakın bir düşüncenin tesiri altında yazılmıştır ve bunun için de orada bazı müphem noktalar kalmıştır. Tamamiyle Neo – Spiritüalizma anlamına göre yazılmış olan bu rapor altı sene evvel (1946) tabedilmiş olan mezkur kitabın o bahislerini tadil ve itmam etmektedir. İmkan hasıl olursa Ruh ve Kainat’ın müteakip tabında bu bahisler yeniden ve bu raporda zikrolunan esaslara göre bir revizyona tabi tutulacaktır.

BEDRİ RUHSELMAN       

Share

Bu site özeldir ve ticari amaç taşımaz.

Copyright © Dünya Ana